Yazar arşivleri: ismail USTA

Sağlık Bakanı Koca’dan Deprem Bölgelerinde ‘Aile Sağlığı Merkezleri’ Mesajı

Kahramanmaraş merkez üssü olan depremlerin yaşandığı illerde halk sağlığı hizmetleri konusunda açıklamada bulunan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, deprem illerinde halk sağlığı merkezleri kurulmasına ilişkin twitterda açıklamada bulundu.

Bakan Koca, “Bir süreliğine Çadır ve Konteyner Kentlerde yaşayacak olan afetzedelerimiz için nüfusa göre belli noktalarda ayrı birer Aile Sağlığı Merkezi kuruyoruz. Kurulan Aile Sağlığı Merkezleri tıpkı normal hayattaki örnekleriyle aynı işlevi görecek, tüm sağlık ihtiyaçlarını karşılayacak” paylaşımında bulunarak çadırkent ziyaretinden görüntüler paylaştı.  (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Hekimler Deprem Bölgesi Sağlık Sorunlarını Açıkladı !

Türk Tabipleri Birliği (TTB), TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri (ODSH) Kolu ve sağlık emek-meslek örgütlerinin oluşturduğu Deprem Kriz Masası, deprem bölgesi sağlık sorunlarını açıkladı. 

Deprem Bölgesi Sağlık Sorunları Devam Ediyor ; Bağışıklama ve Aşılamada Organizasyon Sorunları Var

Masa, Deprem Bültenlerinin 11’incisinde; bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına karşın kamu otoritesinin önlemleri hâlâ almadığı, sağlık kurumlarının depremden etkilenmemesi gereken binalara sahip olması gerektiği, sorumlularla ilgili hukuki sürecin takipçisi olunacağı, birinci basamağın sağlık hizmetleri açısından öneminin özellikle afet zamanında ortaya çıktığı, ülkede birinci basamağın yeniden düzenlenmesi gerektiği gibi konularda değerlendirmelerde bulunuldu.  TTB internet sitesinden kamuoyuna sunulan bültende en dikkat çeken başlıklar şöyle: “Birinci basamakta sağlık emekçileri ve yurttaşlar ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır. Bağışıklama ve aşılamanın organizasyon sorunları devam etmektedir. Bulaşıcı hastalıklara karşı önlemler alınmamıştır. Tetanos, kuduz ve çocukluk çağı aşılarına ihtiyaç vardır. Bölgenin bazı yerlerinde uyuz gözlemlenmiştir. Çadır kentler, kurallarına uygun bir şekilde kurulmamıştır. Bölgenin kırsal kesimlerinde elektrik ve suyu olmayan yerleşim yerleri bulunmaktadır. Buralarda temizlik ve barınmada ihtiyaç devam etmektedir. Kronik hastalığı bulunan yurttaşlar, tedavilerine devam edememektedir.”

Deprem bölgesindeki sağlık sorunlarını Türk Tabipler Birliği kriz masası açıkladı.

Fincancı: Sağlık Emekçileri Dönüşümlü Çalışmalı

Bölgede görev yapan sağlık emekçilerinin dönüşümlü çalışmasının gerekliliği konusunda kamu otoritesinin sorumluluğunu tekrar hatırlatan Korur Fincancı, bölgeye görevlendirilen sağlık emekçilerinin organizasyon yetersizliği nedeniyle karşılaştığı sorunlara değindi. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin deprem sonrası ortaya çıkan mekânsal sorunlarına işaret eden Korur Fincancı “Sağlık kurumları depremden etkilenmemesi gereken binalara sahip olmalı. Bunlara ruhsat verenlerin, binaların denetimini yapanların sorumlu olduğunu, hukuki olarak da bu konunun takipçisi olacağımızı da bir kez daha iletmek isterim” dedi.

Deprem Bölgesine Aşılar İletiliyor Ancak Türkiye Genelindeki Aşılama Faaliyetleri Zarar Görebilir !

TTB Aile Hekimliği Kolu (AHEK) Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, deprem bölgesinde birinci basamak sağlık hizmetlerinin çok büyük zarar gördüğünü aktarırken, depremzede sağlık emekçilerinin yerine bölgede gönüllü hekimlerin yer almasının doğru olduğunu kaydetti. Bölgede aşılama sorunlarına değinen Kırımlı, aşılama ihtiyacının karşılanması için ülke genelindeki aşıların bölgeye iletildiğini ancak bu uygulamanın tüm ülkede aşılama faaliyetlerine zarar verdiğini sözlerine ekledi. Kırımlı, birinci basamak sağlık hizmetlerinin bölgedeki dört temel ihtiyacını vurgularken bunları; bölgede yerinde hizmetin sağlanması, dönüşümlü çalışma koşullarının oluşturulması, aile sağlığı merkezlerinin (ASM) canlandırılması ve aşı sorununun çözümü olarak sıraladı. 

Temel İhtiyaçlar Hala Karşılanmıyor

TTB AHEK Genel Sekreteri Dr. Sibel Uyan da bültene katılarak koruyucu sağlık hizmetleri açısından bölgede yaşanan sorunları aktardı. Özellikle barınma, su, gıda, ısınma, tuvalet gibi temel ihtiyaçların hâlâ karşılanmadığına değinen Uyan, merkezlerin ve köylerin karşılaştığı sorunların farklılaştığını, çözümlerin de bu farklar dikkate alınarak üretilebileceğini belirtti. TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Gamze Varol da benzer sorunlara işaret ederek bölgedeki sağlık emekçilerinin tükenme noktasına geldiğini ifade etti. Organizasyonda yaşanan sıkıntılar nedeniyle koruyucu sağlık hizmetlerindeki aksamanın sürdüğünü, bölgenin sağlık hizmeti açısından dezavantajlı durumunun depremle birlikte daha da derinleştiğini aktardı. Birinci basamağın bölge tabanlı kurulumuna ve yönetimine ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Varol, geçici barınma yerlerine ruh sağlığı hizmetlerini de kapsayan koruyucu ve çevre sağlığı hizmetlerini de veren birinci basamak hizmetlerinin örgütlenmesini önerdiklerini söyledi.

Bulaşıcı Hastalıklara Karşı Hala Bir Önlem Alınmadı

TTB Pratisyen Hekimler Kolu Başkanı Dr. Derya Pekbayık da söz alarak bölgede bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına karşın kamu otoritesinin önlemleri hâlâ almadığını ifade etti. Pekbayık, birinci basamağın sağlık hizmetleri açısından öneminin özellikle afet zamanında ortaya çıktığını, ülkede birinci basamağın yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade etti. Gebe izlemleri ve çocuk aşılarının göç alan yerlerde takip edilmesinin önemine işaret eden Pekbayık, “Özellikle tetanos aşılarına ulaşım konusundaki sorunların giderilmesi gerekir” dedi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Adıbelli ise bölgedeki tetanos aşılamalarındaki sorunlara değinerek alanda bu konuyla ilgili sorunların çözümüne çalıştıklarını vurguladı. Saha aktarımları bölümünde ise TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Aydın Şirin Adıyaman’dan; Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Dr. Mehmet Yıldız Gaziantep’ten; Dr. Ozan Dede Adana’dan; Ahmet Suntur, Hatay’dan bilgi aktardı. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

“Suriye’deki Kolera Salgını Sınırı Aşabilir, Türkiye Büyük Tehdit Altında!”

Amerika’da yaşayan Türk Bilim İnsanı Virolog Semih Tareen, Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) instagram canlı yayınına katılarak, “Suriye’deki kolera salgını sınırı aşabilir, Türkiye büyük tehdit altında” dedi. 

Kolera Salgını Uyarısı

Deprem bölgesindeki arama kurtarma çalışmaları tamamlanmak üzereyken, uzmanlar halk sağlığını tehdit edecek konularda uyarılar yapmaya devam ediyor. Türk Bilim İnsanı Virolog Semih Tareen, BSHA canlı yayını aracılığı ile deprem bölgesi için kolera salgını uyarısında bulundu. Semih Tareen, Genel Yayın Yönetmeni ve Sağlık Muhabiri Erkan Doğan’ın sorularını yanıtladı. Deprem bölgelerinde halk sağlığı sorunu olan bulaşıcı hastalıklar hakkında önemli uyarılarda bulunan Virolog Tareen, deprem bölgesinde  bulaşıcı hastalıklar içerisinde en büyük riskin kolera olduğunu söyledi. Sınır komşumuz Suriye’de yaşanan kolera salgınının Türkiye’ye sıçraması riskinin çok büyük olasılık olduğuna vurgu yapan Tareen, önlem alınmaz ise yüzde 50 oranında çocuklar olmak üzere bölgede bulunan yüzlerce insanın ölümcül olan kolera hastalığına yakalanma riskinin büyük olduğuna dikkat çekti.  Bölgede ayrıca hijyen sorununa dikkat çeken Tareen, seyyar tuvalet üreten firmalara bölgeye destek vermeleri yönünde çağrıda bulundu. 

“1000’lerce Kişiye Kolera Müdahalesi Yapmak Zorunda Kalınabilir”

Türkiye’de 10 ilde yaşanan deprem felaketi sonrasında oluşabilecek salgın hastalıklar konusunda uyarılarda bulunan semih Tareen, ülkenin coğrafi konumundan ötürü, Suriye ile komşu olması nedeniyle büyük bir kolera riski altında olduğunu söyledi. Tareen, ölümcül bir hastalık olan kolera konusunda, tedavi ve teşhis noktasında önlem alınmaz ise kitlesel ölümlerin yaşanma ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çekti. Tareen şöyle konuştu: “Türkiye coğrafi konumu itibariyle, sınır komşusu Suriye’de yaşanan kolera salgınından ötürü şu an büyük bir tehdit altındadır. Kolera Türkiye’de bir salgın durumunda değildi. Ancak son yıllarda Suriye’de var olan kolera salgını, depremin her iki ülkede de etkili olmasından dolayı kolera riskinin sınırı geçmesi şu an söz konusudur. Kolera bir bakteridir. İshale sebep olan diğer bakteriler gibi dışkı ve ellerin ağıza götürülmesi ile bulaşır. El hijyeni ve içme suyunun temiz olması sağlıklı ve temiz içme suyunun bulunması temiz suyla yemeklerin yapılması bu anlamda çok büyük önem taşıyor. Deprem bölgelerinde her türlü önlem alınsa bile ishal ve benzeri hastalıklar olacaktır. Ancak burada en önemlisi bu hastalıklar arasında ölümcül olabilecek, gereksiz ölümlere sebep olabilecek  hastalıklardan bir tanesi koleradır. Kolera eğer tedavisi yapılmaz ise özellikle çocuklarda yüzde 50’ye kadar ölümcül olabilen bir hastalıktır. Koleranın aşısı var ama Türkiye kolera salgını yaşayan bir ülke olmadığı için çocukların aşı takviminde kolera aşısı yapılmıyor. Maalesef komşu ülkemiz Suriye’de kolera salgının olması, Türkiye sınırlarına koleranın girme riskini fazlasıyla artırmaktadır. Hem aşılanmanın yapılmaması hem  komşuda kolera salgının olması ve depremin yarattığı üzücü durumdan dolayı bulaşıcı hastalıklar konusunda tehdit eden en büyük hastalık koleradır.  Kolera tedavisi olan bir hastalıktır ancak böyle bir salgın başlar ise müdahale edilmesi gereken kişi sayısı 1 değil 10’ları değil, 100’leri hatta 1000’leri bulabilir. Bu binlerce kişi doğru tedavi edilemez ve doğru teşhis konulamaz, yanlış eksik tedavi söz konusu olursa bölgede kolera ölümleri yaşanır ve çok üzücü bir durum yaratır” uyarısında bulundu. 

Tetanoz Riski Vurgusu

Deprem ve benzeri doğal afetler sonucunda sağlık bilimlerinin sınıflandırdığı akut kronik sonradan çıkabilen sağlık sorunlarının oluştuğunun altını çizen Semih Tareen, “Akut sorunlar bulaşıcı olmasa da sağ çıkarılan depremzedelerin kas çürümesi sonucunda, crush sendromu dediğimiz  oluşabilen hasarlara anında tıbbi müdahale edilmesi gereklidir. Yaraların tıbbi müdahalesi  büyük önem taşıyor. Yaralar ilk bulaşıcı hastalık riski taşıyan yerlerdir. Bu noktada öncelikle tetanoz riskinden bahsetmek gerekiyor.  Tetanoz  toprakta yaşayan bir bakteridir. Halk arasında paslı çividen bulaştığı sanılan bir hastalıktır. Ancak tetanoz, pasla değil toprakla bulaşan bir hastalıktır. Paslı çiviler toprakta bulunduğu için bazen oradan bir korelasyon olabiliyor. Herhangi bir açık yara toprağa maruz kalırsa tetanoza yakalanma olasılığı yüksek olur. Tetanoz aşısı güncel olmayan insanlarda maalesef tetanoz riski daha yüksektir.  Tetanoz semptomlarının sağlık bilimleri açısından iyi bilinmesi ve ona göre müdahale edilmesi çok önemlidir” dedi.  Yaralarla ilgili bir diğer bulaşıcı hastalığa daha dikkat çeken Tareen, “Normalde cildimizde bulunan fakat bu tip durumlarda enfeksiyona sebep olabilen  streptokok ve stafilokok bakterileri  de yaralar aracılığıyla oluşur. Bu yüzden deprem bölgesinde antibiyotiklerin doğru kullanımı çok önemlidir. Bu şekilde yaraları açık olan, bu tür enfeksiyonlara maruz kalan kişilere antibiyotik tedavisi yapılması şarttır” açıklamasında bulundu.

kolera

 Norovirüs Uyarısı!

Deprem bölgelerinde yaşanacak olan diğer bir bulaşıcı hastalık riskine daha dikkat çeken Virolog Tareen, deprem nedeniyle lağım ve su sistemlerinde oluşan hasarların insan sağlığı açısından risk oluşturacağına işaret etti. Tareen şunları söyledi: “Bir diğer önemli husus ise su ve içme suyuyla bulaşan hastalıklardır. Depremlerde lağım ve su sistemlerinin karışması muhtemeldir. Bununla beraber hasta kişilerin yemek ve su servisinde bulunması da ishale sebep olan bakteri ve parazitlerin bulaşıcı duruma gelmesine neden olur. Virüsler arasında norovirüs gibi ishale sebep olan virüsler ishale sebep olabilir.”

Kolera Salgını Önlemleri İçin Seyyar Tuvalet Sayısı Artırılmalı 

İshalle bulaşan hastalıklar konusunda en önemli yapılması gereken şeyin hijyenik tuvaletler  olduğunu söyleyen Tareen, “Yoğun kalabalıkların olduğu deprem bölgelerinde hijyenik tuvaletlerin olmaması büyük risk oluşturuyor. Bulaşıcı hastalıklara neden olan virüsler parazitler havadan bulaşmıyor. Ellerden ağızdan bulaşıyor. Ellerin iyi yıkanmaması o kişilerin ağzına ellerini sokması bulaşı arttırıyor.  İçme suyu ve bu sulardan yapılan yemek yoluyla da bulaş olabiliyor. Amerika’da büyük organizasyonlarda seyyar tuvaletler getiriliyor. Deprem bölgelerinde bu tür sistemlerin kurulması büyük önem taşıyor. Salgın riskine karşı korunmayı sağlayacaktır. Seyyar tuvaletler çok büyük bir çözüm olabilir. Belli bir temizlenme döngüleri var ve biraz olsun hijyenik şartlar sağlayabiliyor. Türkiye’deki seyyar tuvalet firmalarına  buradan çağrıda bulunuyoruz. Deprem bölgelerinde salgın hastalıkların önlenmesinde bu konuda ön ayak olmaları insan sağlığı açısından büyük önem taşıyor” dedi. 

1999 İzmit Depremi’nde Çok Sayıda Salgın Hastalık Ortaya Çıktı

Virolog Semih Tareen, Türkiye’de 1999 yılında İzmit’te meydana gelen depremde çok sayıda salgın hastalık oluştuğunu söyledi. Temiz olmayan içme suyu, bu sulardan yapılan yemek ve dışkıdan ötürü oluşan salgın hastalıklar arasında Hepatit A ve Hepatit E’ye vurgu yapan Tareen, bu hastalıkların da ishal yoluyla yayıldığını, 1999 depreminde bu hastalıkların görüldüğünü söyledi. Türkiye’de görülmeyen cydia ve enterobius denilen parazit bakterilerin meydana gelen deprem sonrasında tekrar görülmeye başlandığına dikkat çeken Tareen ayrıca tularemi, Fransiz Sella  isimli bakteri enfeksiyonların da görüldüğünü belirtti. Gönüllü çalışanlar arasında ciddi sayıda olmasa da bu tür bakterilerden ve virüslerden oluşan ishal vakalarının yaşandığını söyleyen Virolog Tareen, Shigella denilen parazit ve bakterilerin yaygınlığının 1999 İzmit depremi sonrasında arttığını kaydetti. Bu virüslerin hepsinin içme suları, yemek ve dışkılar yoluyla ortaya çıktığını ve ishale neden olduğunu belirtti.  

Tüberküloz Riski Çok Yüksek!

COVİD-19 pandemisinin hala devam ettiği süreçte deprem bölgelerindeki insan kalabalıklarının olduğu ortamlarda solunum yoluyla da bulaşıcı hastalıklarda artış olacağını belirten Tareen, “Kalabalık ve iç içelikten dolayı solunum yoluyla bulaşan hastalıkları da artacaktır. COVİD riski zaten var ama en tehlikeli bulaş en büyük risk olacak olan hastalık tüberkülozdur.  2010 senesinde Haiti’de yaşanan deprem sonrasında tüberküloz vakalarında artış görüldü. Grip salgınları zaten var ama şu an tüberküloz en ciddi risk teşkil eden hastalıklardan bir tanesidir. Tüberkülozun ani akut bir sorun yaratmasından dolayı bu kişilerde kalıcı olarak tüberküloz kalabilir ve sonraki yıllarda virüs uyanarak verem vakalarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Şu an kontrol altında olsa bile bu tip durumlar tüberkülozun yayılma durumunu tetikleyebilir” diye konuştu.  

Sivrisineklerden Bulaşan Hastalık İhtimallerine Dikkat Çekti!

İshal yoluyla, solunum yoluyla bulaşan hastalıklardan bahseden Tareen, kolera riskinin haricinde depremlerin meydana geldiği Türkiye coğrafyasında pek bulunmayan ancak değinmeden de geçemeyeceği bir başka riske dikkat çekti. Sivrisinekler! Dünyada deprem yaşanan Haiti, Çin, İran, Kostarika, Ekvador, Nepal gibi ülkelerde örneklerine rastlanan ve sivrisineklerden bulaşan Sıtma, Zikra ve Batı Nil parazit ve virüslerinden de söz eden Tareen, “Şu an depremlerin etkili olduğu bölgelerde bunların herhangi bir risk oluşturabileceğini sanmıyoruz ancak dünyanın diğer coğrafyalarında olan depremlerde bu tür sivrisineklerden bulaşan hastalıklar görüldü. Bilgi olarak aktarmak istedim” vurgusunda bulundu. 

Bahsettiğimiz Hastalıkların Hiçbirisinin Olmamasını Temenni Ediyoruz!

Türkiye’de deprem bölgesinde bulunan doktorlar ve diğer bilim insanları ile iletişimin olup olmadığını sorduğumuz Virolog semih Tareen, henüz iletişim haline geçemediklerini ancak bölgede görev yapan doktorlardan iyi haberler beklediklerini söyledi ve şunu ekledi: “Umarım doktor arkadaşlarımızla iletişim kurduğumuzda ‘Semih Bey siz şöyle demiştiniz ama kolera salgını olmadı’ cümlelerini duyarız. Olası salgınların hiçbirinin olmaması en önemli temennimiz.”

Bölgede Bulunan Sağlıkçılara ve Depremzedelere Öneriler

Deprem bölgelerine giden sağlıkçılara ve diğer vatandaşlara önerileriniz ne olur sorumuza Tareen şöyle cevap verdi: “Depremlerin meydana geldiği bölgelere gitmiş ya da gidecek olan bütün insanları, sağlık çalışanlarını, aşçıları ve diğer meslek grupları takdir edilecek bir dayanışma içerisindeler.  Ama insanlar virüs ve bakterilere konak olabiliyorlar. Bu tip konaklar başka bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya giderken taşınabiliyor. Eğer hasta iseler ve herhangi bir semptom riski taşıyorlar ise evlerinde kalsınlar ve risk ortadan kalkınca deprem bölgelerine gitsinler. Ama eğer zaten orada iseniz ve hasta iseniz, ishal, solunum enfeksiyonunuz var ise çalışmayı bırakmaları kendilerini kalabalıktan izole etmeleri gerekir ki çalışmaya devam etmek başka bir kişinin hayatına mal olabilir. Bir süre çalışmamalarını öneriyoruz. Olay yerine giden arkadaşlarımız mutlaka Hepatit A ve Tetanoz aşılarını olup bölgeye gitmeliler. COVİD  ve grip aşısı olmayanların da bu aşıları olmalarını öneriyorum. Aşıyı olur olmaz koruma süreleri başlıyor ve antikorlar vücutta artıyor. İki hafta içerisinde aşıların tam korumacılığı başlıyor.”

Türkiye’de ve Dünyada Bilim İle Yola Devam Edilmesini Umut Ediyoruz!

“Ben bir bilim insanıyım. COVİD döneminde Türk kamuoyuyla  tanıştım ve çok memnun oldum. Benim amacım size bilim aktarmak. Bilimin önemini bu dönemde tekrar hatırlamış olduk” diyen Tareen son olarak şunları söyledi: “Bu bilim sadece mimari değil, sadece inşaat mühendisliği bilimi değil, bulaşıcı hastalık bilimi de değildir. Umarız ki hem Türkiye’de hem dünya genelinde bilimle her anlamda bilimin ışığında hareket edilir. Bunu umuyoruz. Tüm bilimsever arkadaşlara teşekkürler.” (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

 

 

Ek Gıdaya Geçerken Yapılan 5 Hata

Bebeklerde ilk 6 aydan sonra ek gıda süreci başlıyor. Bebeklerin anne sütünden katı gıdaya geçiş yaptığı bu dönemde bebek beslenmesinde dikkat edilmesi gereken unsurlar bulunduğunu söyleyen Dr. Yeşim Eker Neftçi, ebeveynlerin ek gıdaya geçişte en çok yaptığı 5 hatayı paylaştı:

Dr. Yeşim Eker Neftçi, bebek beslenmesi açısından yapılan yanlışları anlattı.

İlk 6 Ayda Bebeklere Ek Gıda Vermek

İlk 6 ayda bebekler yalnızca anne sütü ile beslenmeli. Bu aylarda anne sütü ile birlikte verilen ek besinler bebeğin emme gereksinimini azaltarak, anne sütünden yeterince yararlanmasını engeller.

Blender Kullanılmamalı, Besinler Pütürlü Bırakılmalı

Bebeklerin maksimum 8 aylarını tamamlandıktan sonra pütürlü gıdaya alışmış olmaları gerekir. Bir bebeği pütürlü gıdaya alıştırma zamanı ne kadar geçerse ilerleyen zamanlarda yutma problemleri ile karşı karşıya kalan ve pütürlü gıda ağzına geldiği zaman öğüren ve kusan çocuklar meydana getirmiş oluruz, bebeklerde çiğneme ve yutma sorunları oluşur.

Porsiyonlar Çok Büyük Tutulmamalı

Bir bebeğin porsiyonu, erişkin bir insanın porsiyonunun neredeyse yarısından da azdır. Bu nedenle de annelerin bebeklerini gereğinden fazla miktarda gıda ile beslenmeye zorlamamaları gerekir.

Dr. Yeşim Eker Neftçi, bebek beslenmesi açısından yapılan yanlışları anlattı.

Bebek Bisküvisi Bebek Beslenmesinde Tercih Edilmemeli

Bebek bisküvileri hiçbir zaman bebek beslenmesi açısından tavsiye edilmemektedir. Çünkü bisküvi, yüksek miktarda şeker ve yağ barındıran bir gıdadır, ayrıca katkı maddeleri içermektedir. Bu nedenle de bebek beslenmesinde bisküvinin kullanılması çok uygun değildir.

Bebeğin Beslenme Miktarı Yaşına Göre Oluşturulmalı

Bebeklerin mide kapasiteleri yetişkinlerinki kadar büyük değildir. Bebeğin beslenme programını, onun yaşına ve kilosuna göre bir gün içerisinde yemesi gereken besinleri, doktorunuz tarafından anlatılan beslenme planlarını örnek alarak oluşturabilirsiniz. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Demokratik Sağlık-Sen Hatay’da Sağlık Çalışanlarının Yanında

Demokratik Sağlık-Sen Genel Başkanı Togan Demircan, Sendikanın İzmir Temsilcisi Sertan Yeşilyurt ve üyeler depremden etkilenen illerden en çok hasarın ve can kaybının yaşandığı Hatay’da sağlık tesislerine ziyaretlerde bulunuyor. Demokratik Sağlık Sen  Genel Başkan Demircan, “Depremin vurduğu Hatay ilimizdeyiz. Bu yaraları birlikte saracağız. Sağlık çalışanı arkadaşlarımızı görev yerlerinde ziyaret ediyoruz. Her manada yalnız olmadıklarına yönelik irademizi ortaya görüyoruz” dedi. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Sa-HaDer Başkanı Tunç ve Ekibi Deprem Bölgesi Samandağ’da Görev Başında

Kahramanmaraş merkez üssü olan depremlerde en çok hasar gören illerden Hatay’ın Samandağ ilçesinde sağlık çalışanları görevlendirmeleri devam ediyor.

Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) Samandağ Devlet Hastanesi’nde görevli Sağlık Çalışanları Hak ve Mücadele Derneği (Sa-HaDer) Yönetim Kurulu Başkanı Derya Tunç ile görüşerek bilgi aldı. İzmir’de devlet hastanesinde çalışan Dernek Başkanı Tunç Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde devlet hastanesinde görevli olduklarını, sağlık hizmetlerinin ilk günlere oranla daha normal şartlarda devam ettiği gözleminde bulundu. Sa-HaDer Başkanı Derya Tunç, Hatay’a ilk gelen ekipler arasında bulunduklarını, bölgede ilk günlere göre şu an durumun daha stabil olduğunu belirtti. Tunç, “Samandağ Devlet Hastanesi’nde görevliyiz. Buraya ilk geldiğimizde ‘iyi ki geldiniz bizi unuttunuz sandık’ şeklinde karşılandık. İlk günlerde koridor şartlarında müdahaleler yapıldı, elektrik, su sıkıntıları söz konusuydu. Gıda problemi yaşand, yardımlarda aksamalar olmuştu. Dün gece İstanbul, Bursa, Ankara’da ve değişik illerden 130 kişilik takviye ekip geldi. Hastanenin depremzede personelleri de görevlerinin başında çabalıyorlar, burayı bırakamıyorlar” dedi

Sa-HaDer Başkanı Tunç : “Kademe İlerleme Cezası Mahkemeden Döndü”

Sa-HaDer Başkanı Derya Tunç hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İyi Parti Grup Toplantısı’nda sağlık çalışanlarının sorunlarını dile getirmesi gerekçesiyle, İzmir Valiliği İl Disiplin Kurulu tarafından disiplin soruşturması açılmış, 1 yıl kademe ilerleme cezası verilmişti. Tunç’un verilen cezaya karşı başlattığı hukuk mücadelesini kazandığı hakkında verilen cezanın kaldırıldığı öğrenildi. Hatay Samandağ’da deprem bölgesinde görevli röntgen teknisyeni, Sa-HaDer Başkanı Tunç, davayı kazandığı haberini doğruladı.

Sa-HaDer Twitter Hesabı 

 

(BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

Sa-HaDer Başkanı Tunç ve Ekibi Deprem Bölgesi Samandağ’da Görev Başında

Kahramanmaraş merkez üssü olan depremlerde en çok hasar gören illerden Hatay’ın Samandağ ilçesinde sağlık çalışanları görevlendirmeleri devam ediyor.

Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) Samandağ Devlet Hastanesi’nde görevli Sağlık Çalışanları Hak ve Mücadele Derneği (Sa-HaDer) Yönetim Kurulu Başkanı Derya Tunç ile görüşerek bilgi aldı. Dernek Başkanı Tunç ve dernek üyelerinden oluşan sağlık çalışanları Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde devlet hastanesinde görevli olduklarını, sağlık hizmetlerinin ilk günlere oranla daha normal şartlarda devam ettiği gözleminde bulundu. Sa-HaDer Başkanı Derya Tunç, Hatay’a ilk gelen ekipler arasında bulunduklarını, bölgede ilk günlere göre şu an durumun daha stabil olduğunu belirtti. Tunç, “Samandağ Devlet Hastanesi’nde görevliyiz. Buraya ilk geldiğimizde ‘iyi ki geldiniz bizi unuttunuz sandık’ şeklinde karşılandık. İlk günlerde koridor şartlarında müdahaleler yapıldı, elektrik, su sıkıntıları söz konusuydu. Gıda problemi yaşand, yardımlarda aksamalar olmuştu. Dün gece İstanbul, Bursa, Ankara’da ve değişik illerden 130 kişilik takviye ekip geldi. Hastanenin depremzede personelleri de görevlerinin başında çabalıyorlar, burayı bırakamıyorlar” dedi. 

Kademe İlerleme Cezası Mahkemeden Döndü 

Sa-HaDer Başkanı Derya Tunç hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İyi Parti Grup Toplantısı’nda sağlık çalışanlarının sorunlarını dile getirmesi gerekçesiyle, İzmir Valiliği İl Disiplin Kurulu tarafından disiplin soruşturması açılmış, 1 yıl kademe ilerleme cezası verilmişti. Tunç’un verilen cezaya karşı başlattığı hukuk mücadelesini kazandığı hakkında verilen cezanın kaldırıldığı öğrenildi. Hatay Samandağ’da deprem bölgesinde görevli röntgen teknisyeni, Sa-HaDer Başkanı Tunç, davayı kazandığı haberini doğruladı. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

Hatay’da Özel Hastanede Yapılan Enkaz Kaldırma Çalışmalarında İki Kişi Kurtarıldı

Kahramanmaraş merkez üssü olan deprem 10 ilde büyük bir yıkıma yol açarken, Hatay’da bir bölümü yıkılan 9 katlı Özel Akademi Hastanesi’nden 261’inci saatte sevindiren haber geldi.

Hastanenin acil bölümünde enkaz altında kalan Mustafa adlı vatandaş, arama kurtarma ekipleri tarafından kurtarıldı. Katak Arama Kurtarma ekibi Başkanı Barış Hırabaş, Halk TV canlı yayınında açıklamalarda bulunarak, 9 katlı hastanenin 3 katının sıkıştığını, kontrollü enkaz kaldırma çalışması sırasında 2 kişiye canlı olarak ulaşıldığını söyledi. Kişilerin yaşam üçgeni sayesinde hayatta kaldıkları, çiçek, böcek ve kendi idrarlarını içerek hayatta kaldıklarını söyleyen Hırabaş, hastanede bulunan görüntüleme cihazlarının arama kurtarma çalışmalarının ilk günlerinde enkazdan ses alınmasını engellediğini belirtti. Hırabaş, kontrollü enkaz kaldırma çalışmalarına başlandığını, üst katlarda yaşam emaresinin bulunmadığını ancak alt katlarda canlı olma ihtimaline karşı dikkatli bir şekilde çalışıldığını kaydetti. 

Bakan Koca 11’inci Günde Kurtarılan Vatandaşları Paylaştı

Özel Akademi Hastanesi’nde 261’inci saatte enkazdan Mustafa ve Mehmet Ali kurtarıldı. Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, twitter hesabından enkazdan kurtarılan iki depremzedenin paylaşımını yaptı. Bakan Koca, “Hatay’da enkaz altından 261’inci saatte, bu gece kurtarılan Mustafa, tıbbi müdahalenin ardından ilk olarak, telefon numarasını hatırladığı bir yakınını aradı. Kardeşimiz Mustafa’yı bu kadar iyi görmekten çok mutluyuz. Bu gece bir kez daha gözümüz aydın. 33 yaşındaki kardeşimiz Mustafa, enkaz altından depremin 261’inci saatinde kurtarıldı. İlk tıbbi müdahalesi Hatay Sahra Hastanesinde yapılıyor. Hayat dolu haberler bu gece birbirini izliyor. Kardeşimiz Mehmet Ali, Hatay’da enkaz altından 261’inci saatte kurtarılan ikinci vatandaşımız. İlk tıbbi müdahalesi Sahra Hastanesinde yapıldı. Şu an Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi altında” paylaşımında bulundu. Bakan Koca ayrıca 14 yaşındaki çocuk Osman’ın 260’ıncı saatte, yoğun çabaların sonucunda kurtarıldığını paylaştı. Bakan Koca, “Osman şu an Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesinde ilk tıbbi müdahalesi gerçekleştiriliyor. Hepimiz adına yavrumuzun yanındayım” dedi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) 

İstanbul ve Ankara Emlakçılar Odaları Depremzedelere Fahiş Fiyat Veren Fırsatçılarla Mücadele Ediyor!

Türkiye’de 6 Şubat’ta yaşanan depremde yaşanan can kayıpları ve yıkımların acısı daha çok yeniyken, depremden canlarını kurtaran ancak evsiz kalan depremzedeler başka bir sorunla karşı karşıya kaldı. 

Depremden etkilenen illerde yaşayan depremzedeler diğer illere göç etmek zorunda kalırken, gittikleri illerde kendilerine söylenen kira bedelleri dudak uçuklatıyor. Depremin yaşandığı illere en yakın olan ve depremde herhangi bir can ve mal kaybının yaşanmadığı il Mersin’de kiralık ev fiyatlarında depremden sonra ev sahiplerince yapılan zamlar gündeme gelmişti. Mersin Emlakçılar Odası Başkanı Sinan Canpolat, 2-3 kat birden artan ev fiyatlarına tepki göstermiş, depremden hayatlarını zor kurtaran depremzedelerin şimdi de yüksek kira sorunuyla karşı karşıya olduklarını ifade etmişti. 

İstanbul’da Henüz Artış Yok, Ankara’da Yüzde 70 Atışlar Var!

Depremzedelerin göç ettiği  illerden bir tanesi de başkent Ankara. Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) Mersin’de yaşanan kiralık ev fiyatlarındaki artışların Ankara ve İstanbul’da ne düzeyde olduğuna yönelik emlakçılar odalarından bilgi aldı. Başkent Ankara’ya deprem bölgelerinden tahminen şu ana kadar 27 bin kişinin geldiği ve bu sayının 50 binlere ulaşacağı düşünüyor. Deprem sonrası kira artışlarında yüzde 60-70 oranında bir artış var. Ankara Emlakçılar Odası Başkanı Hakan Akçam, fırsatçılık yapanları Ticaret Bakanlığı’na bildirdiklerini söyledi. 

Metropol kent İstanbul da ise durum daha farklı. İstanbul’da şu anda deprem bölgelerinden yoğun bir göç dalgası yok ancak ilerleyen dönemlerde bölgede bu açıdan bir yoğunluk yaşanması bekleniyor. İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Nizameddin Aşa, depremin etkilediği 10 ile yakın diğer şehirlerde görülen kira artışlarını yapanlara seslendi. Aşa, “Bu vicdanlarını askıya almaktır. Emlakçılar olarak depremzedelerden hizmet bedeli talep etmiyoruz. Fahiş fiyat çeken ev sahiplerine hizmet vermiyoruz” dedi. 

FAHİŞ FİYAT UYGULAYAN EV SAHİPLERİNE HİZMET VERMEYECEĞİZ  

Depremin ardından emlak fiyatları uçtu !.

İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Nizameddin Aşa: Deprem bölgelerinden ilk etapta İstanbul’a gelen kişiler bir yakınının ya da bir arkadaşının yanına geliyor. Bundan böyle İstanbul’da da bir talep oluşuyor. Talep çok fiyatlar yüksek. Mersin ya da 10 vilayete komşu iller yoğun talep gördü. İstanbul’da şu anda böyle bir yoğunluk yok ama bu olmayacak demek değil. Deprem bölgesinden tahliyeler devam ediyor. Bundan böyle artık İstanbul’a gelmek isteyen ya da burada yakınının yanında kalıp da kiraya çıkmak isteyen vatandaşlarımız olacaktır. Bu durumda İstanbul’da ne olacağını biz bir 10-15 gün içerisinde daha net göreceğiz. Mutlaka talep yoğunlaşacak, gelenler olacak ve diğer illerde yaşanan sorun burada da yaşanacak. Şu anda İstanbul’da orta gelirli bir vatandaşın oturabileceği  2+1 kombili bir evin kirası en az 10 bin TL civarındadır. Bunun altında ev bulma şansı yoktur. Evin kalitesi veya semt kalitesi yükseldikçe fiyatlar da yükseliyor. Bazı semtlerde 50-60 bini geçen kira bedelleri  var. Ortalama bir ev 10-15 bin arasındadır. Uzak ilçelerde 6-7 bin civarında kiralar söz konusu şu anda.  Mersin, Ankara ve diğer illerde kısa sürede yaşanan kira artışları, depremzedelerden istenen yüksek kiralar konusu fırsatçılık da değil vicdansızlıktır. 2-3 bine verdiğin evi bir anda 10 bin TL’ye çıkartıyorsan sen vicdanını askıya almışsın demektir. Bunun başka hiçbir izahı yoktur.  Bu hepimizin başına gelebilir. Şiddetle kınıyoruz. Biz İstanbul Emlakçılar Odası olarak fahiş fiyat uygulayan hiçbir ev sahibine hizmet vermeyeceğiz. Emlakçılar her dönem günah keçisi ilan edilseler bile şu anda o emlakçılar bugün depremzedelerin en büyük destekçileridir. Emlakçılarımız şu anda hizmet bedeli almadığı gibi kendileri ceplerinden vatandaşlara destek veriyorlar. Mal sahiplerine baskı yapıyor. 

YÜKSEK KİRA İSTEYENLERİ TİCARET BAKANLIĞINA BİLDİRİYORUZ

Ankara Emlakçılar Odası Başkanı Hakan Akçam: 25 ilçesi olan Ankara’nın  8 merkez ilçesinde ev kiralarında yüzde 60-70 oranında bir artış tespit ettik. Fırsatçılar yine gündeme geldi. Ankara Emlakçılar Odası olarak önlem almak için tespitlerimizi Ticaret Bakanlığı’na gönderiyoruz. Ve orada yasal işlem yapılmasıyla ilgili öncülük ediyoruz. Örneğin Sincan’da kirası 3 bin TL olan bir ev depremden sonra 5 bin TL oldu, Ankara’da 5 bin TL kirası olan bir ev bin 10 bin TL’ye çıktı. Hızlı bir artış söz konusu. Ankara coğrafi olarak depremden göç eden kişilerin yol güzergahında olduğu ve deprem açısından da risk anlamında dördüncü sırada olduğu için yoğun göç alıyor. Gayri resmi bilgilere göre deprem nedeniyle 27 bin kişinin Ankara’ya göç ettiği tahmin ediliyor. Bunun önümüzdeki günlerde 50 bin olacağını tahmin ediyoruz. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) 

 

 

 

Deprem Bölgesinden Dönen Afet Uzmanı Dr. Rodoplu’dan Değerlendirme ve Öneriler !

Kahramanmaraş merkez üssü depremlerin yaşandığı bölgelerde görev alan Türkiye’nin ilk Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Toplu Yaralanma Eğitimcisi ve Afet Yönetimi Uzmanı Dr. Ülkümen Rodoplu Bilim Sağlık Haber Ajansı’na (BSHA) değerlendirmelerde bulundu. Deprem bölgesine gitmek üzereyken “depremde arama kurtarma çalışmaları nasıl olmalı?” konusunda açıklama aldığımız Dr. Rodoplu, deprem bölgesinden döndükten sonra izlenimlerini paylaştı.

Bölgede çok ciddi bir güvenlik sorunu olduğunu belirten Dr. Rodoplu, afet yönetiminde olabildiğince çok sayıda insanı sağ ve sağlıklı kurtarmanın asıl amaç olması gerektiğinin altını çizerek arama kurtarmadan, barınmaya, ilk yardımdan çok sayıda konuda gözlemlerini aktardı. Rodoplu’nun bölgeden dönüşte, “Hayatı seven, hayatta kalmayı ve hayat kurtarmayı seven insanlar bizi yönetmelidir. Afetler ile baş edebilirsek Türkiye, dünyanın akla ve bilime inanan en güzel ülkesi olacaktır” dedi. 

Bölge Feryatlarla Doldu Taştı, Kurtulan Depremzedeler Feryatları Dinledi Durdu

Rodoplu, “Arama kurtarmaya çok geç başlandığına, sürecin çok geç yönetildiğine şahit olduk. Dolayısıyla ilk saatlerde canlı kalan insanların feryatlarıyla bütün bölge doldu doldu taştı. Kurtulanlar  bu feryatları dinledi durdu. Arama kurtarma çalışmaları çok geç başladı” diyerek deprem bölgelerinde ilk günlerde yaşanan acı tabloyu gözler önüne serdi.  

“Deprem Yaşanan İllerin Kardeş Kentleri Olmalıydı”

Rodoplu deprem bölgesinde görevli ekiplerin de birer afetzede olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi: “Arama kurtarma çalışmalarının bu kadar geç başlamasının bir diğer nedeni de afetin doğası gereğiydi. Evet afet yönetiminde eğer siz bütün planlarınızı bölgedeki AFAD, Emniyet yetkililerine bırakırsanız o bölgenin vali ve kaymakamına bırakırsanız sistem çalışmaz çünkü onlar da her biri afetzededir. Kendisi, çocuğu, annesi, yakınları, akrabaları ve meslektaşları enkaz altındaysa dünyanın en iyi cerrahı bile görev yapamaz, yapmamalıdır. Kahramanmaraş’ın, Gaziantep’in, Hatay’ın kardeş kenti, kentleri olmalıdır olmalıydı.”

Devletin Yapması Gereken Birçok İşi Gönüllüler Yapmak Zorunda Kaldı

Doğru bilimsel afet yönetimi tekniklerinde gönüllülerin çok sınırlı yeri olduğuna dikkat çeken Ülkümen Rodoplu, gönüllülere güvenerek sistem oluşturulamayacağına vurgu yaptı. Afetlerde devlet ve  kurumların  yeteri kadar güven telkin edemez ise işin gönüllülere kaldığını söyleyen Rodoplu şöyle konuştu: “Bir ülkede eğer devlet ve kurumlar yeterli güven telkin etmez ise gönüllü orduları oluşur. Afet anında gönüllüler hızla harekete geçerek bölgelere ulaşır. Çünkü halk kendi yarasını sarma telaşına düşer. Gönüllü yönetimi zordur. Gönüllü de yemek yemek, barınmak istiyor. Gönüllü kurtama ekipleri, afetin içinde yeni sorunlar ve yükler getirebilir. Bunun da önceden planlanmış olması ve ona göre gönüllü desteklerden  yararlanmak gerekir. Yaşadığımız afette gönüllük katılımı iyiydi ama mutlaka yönetilmesi gerekirdi. Buna rağmen bu büyük deprem bize şunu gösterdi ki; gönüllüler o kadar vasıflıydı ki, devletin yapması gereken birçok işi gönüllüler yapmak zorunda kaldı.” 

MEB’e Okul Müfredatı Eleştirisi

Afet Yönetim Uzmanı Dr. Ülkümen Rodoplu, bir deprem ülkesi olan Türkiye’de vatandaşların hangi kentte, nerede yaşarsa yaşasın, afet yönetimi konusunda yeterli deneyim, birikim, direncinin olmadığının tekrar ortaya çıktığını söyledi. Afet yönetiminde ilk 72 saatin önemine dikkat çeken Rodoplu, “Bunu neden diyoruz? Deprem meydana geldiğinde devletin çarkları yavaş dönmeye başlıyor. ilk 72 saat vatandaş, kendisi, komşuları ve yakınlarıyla baş başa kalıyor. Bireylerin ilk 72 saatte yapacakları çok önemlidir.Panik, telaş, korku, endişe görüntülerini görüyoruz.  Çünkü vatandaş ilk 72 saatte ne yapacağını bilmiyor. Vatandaş ilk 72 saatte ilk yardımda bulunmayı bilmiyor. Buradan da şunu anlıyoruz. Bunu yapmakla görevli olan Kızılay, AFAD ve bu eğitimleri yaygınlaştırmakla görevli olan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da görevlerini kesinlikle yapmadı, yapmamıştır. Çünkü hiç kimse deprem sonrası nasıl davrandığını, davranılacağını bilmiyordu” şeklinde konuştu. 

Daha Önceki Depremlerden Hiç Ders Alınmamış

Yaşanan depremden çok önemli derler çıkarılması gerektiğinin altını çizen Rodoplu, tanık olunan depremlerde sonra yapılacaklar hakkına açıklamalarda bulunarak şunları söyledi: “Depremden sonra can güvenliğinizden eminseniz ailenizle birlikte evi terk edin. Açık alana gidin. Bir daha sakın binanıza girmeyin. Resmi bilgi gelene kadar eve girmeyin anonsları yapılmalıydı. Çünkü neden artçı depremler devam ediyor.  6 Şubat tarihindeki büyük depremden sonra çok büyük bir yeni deprem daha yaşandı. 2 binin üzerinde artçı deprem  şöyle dursun Elbistan’da yeni bir deprem daha oldu. Bilime inanmadığımız, bilimi ciddiye almadığımız ve bugüne kadar ki yaşanmış deprem deneyimlerinin hiçbirinden ders çıkarmadığımız da ortaya çıktı. Peki bundan kim sorumlu? Bunu bize öğretmeyen, öğretemeyen, bunu çocuklarımıza ders olarak okul müfredatına koymayanlar sorumludur. Eğer bu basit temel bilgiyi öğretebilseydik ya da sabah 00.4’te bu deprem ortaya çıktıktan sonra anonslarla ‘tekrar deprem olabilir artçı şoklarla binalar yıkılabilir’ duyuruları yapılsaydı belki ölü ve yaralı sayısı daha az olabilirdi.”

Bilimde Mucize ve Kahramanlara Yer Yoktur

Mucizeler ve kahramanlar arandığına dikkat çeken Dr. Ülkümen Rodoplu, “Kendimize kahramanlar seçtik, kahramanlar bulduk. Mucizelerin 150’inci 160’ıncı saatte olmasını bekledik. Aslında mucizeleri de sıradanlaştırdık. Akıl ve bilimde mucizelere kahramanlara yer yoktur. Afet yönetiminde de mucizeler pek istenmez. Mucize ayda yılda bir gelir ve gerçekten mucizedir. Enkaz altından yaralıyı canlı bulup çıkartmak gerçekten profesyonel bir iştir. 7’inci gün bile kurtulanlar oldu. Onları kurtarabilenler profesyoneller vardı” dedi. 

Yaralılar Çıkartılırken Sessizlik Sağlanmalıydı

Arama kurtarma çalışmalarında enkazdan yaralıların çıkartılması konusunda açıklama yapan Rodoplu, sessizlik vurgusu yaptı.  “Enkaz altından birinin çıkartılması, kurtarılması anında sessizlik, yavaşlık, karanlık ve sakinlik çok önemlidir” diyen Dr. Rodoplu şöyle konuştu: “Çünkü saatlerce, günlerce enkaz altında kalan kişi şoktadır. Birden ışığa, soğuk ve gürültülü ortama çıkarsa; nabzı kalp çalışması solunumu beyni bu hızlı değişime uyum sağlayamaz. Zaten durumu kritiktir, giderek kritik olur. Boyunluk takma, damar yolunu açma, sırt tahtası kullanma, yaralının kolunu, bacağını , ayağını tespit etmek konusunda daha çok kat etmemiz gereken yol var. Bunu anladık ve gördük.” 

Yaraları Saracağız, Yeni Aydınlık Sayfalar Açılacak 

Afet Uzmanı Dr. Ülkümen Rodoplu, yaşanan afetin etkilerinin tüm toplumda önümüzdeki altı ay, bir yıl boyunca görüleceğinin altını çizerek şunları kaydetti: “Türkiye bu afetin etkilerini, yaralarını sarmak için yıllarca mücadele edecek. Hep birlikte, hepimiz toplum olarak stres sonrası depresyon yaşayacağız. Korkularımız giderek artacak ama bu topraklar neler gördü geçirdi. Bunu da atlatacağız. Çünkü birlik beraberliğimiz çok kıymetli hızla yaraları sarmak istememiz çok kıymetli. Bu depremin Türkiye’de çok yeni sayfalar ve yeni aydınlık yarınların başlangıcı olacağını görüyorum. Ama o başlangıçta şunu yapmalıyız. Okullarımızda mutlaka hayat bilgisi dersi olmalıdır. Çocuklarımız ilköğretimden itibaren deprem, sel, orman yangınları ve diğer afetlere nasıl hazırlanmaları gerektiğini öğrenmelidir. İşinin ehli kişilerin bu eğitimleri vermesi, liyakata dayalı görevlendirmeler yapılması çok önemlidir. Hayatı seven, hayatta kalmayı ve hayat kurtarmayı seven insanlar bizi yönetmelidir. Afetler ile baş edebilirsek Türkiye, dünyanın akla ve bilime inanan en güzel ülkesi olacaktır.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)