Yazar arşivleri: ismail USTA

‘Deprem Bölgelerinde Yapılaşma Nasıl Planlanmalı?’ İMO Ankara Başkanı Tatlı Soruları Yanıtladı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı Bülent Tatlı, Bilim Sağlık Haber Ajansı’nın (BSHA) Kahramanmaraş merkezli olup 10 ilde yıkımlara ve büyük can kayıplarına neden olan depremlerle yeniden gündeme gelen ‘yapılaşma’ sorunu hakkındaki sorularını yanıtladı. Deprem bölgelerinde yaşanan yıkımlar ile ilgili değerlendirme ve gözlemlerini aktaran Tatlı, ‘Yıkımlar ile ilgili bundan sonra atılması gereken adımlar, Yıkım yaşanan yerlerde yapılaşma nasıl yapılmalı?, Deprem bölgesinde olmayan şehirlerde yaşayan insanların bina hasar tespiti yaptırma konusunda dikkat etmesi gerekenler gibi çok sayıda konuda açıklamalarda bulundu. 

“Hız ve Büyüklük Kurgusundan Vazgeçilmelidir”

Depremin ikinci günü hükümet tarafından dillendirilmeye başlanılan ‘TOKİ’ marifetiyle bir yıl içerisinde konut yapma ve Çevre Bakanlığı’nın bir ay içerisinde inşaatlara başlayacağız açıklamalarına ilişkin görüşlerini sorduğumuz Tatlı, “Kurallara uygun olarak yapılan yapılar ayakta duruyor. Hasarlı olup yıkılmayan, yaşam kaybına fırsat vermemiş yapılar var. Ancak şartnamesine ve projesine uygun yapılmamış, denetlenmemiş yapıların sonuçlarını maalesef çok acı bir şekilde görüyoruz. Siyasi irade bu hız ve büyüklük kurgusundan bir an önce vazgeçmelidir. Mesele bir şeyi büyük ya da hızlı yapmak değildir. Asıl önemli olan yapılan şeyin bütün detaylarıyla bütün verileriyle değerlendirip doğru yapmaktır. Bir şeyi hızlandırırsanız gözden kaçan detaylar olacaktır o da kötü sonuçlar doğuracaktır” dedi.

Yeniden inşaa sürecinde hızlı kararlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Tatlı, “bütün unsurların, kurumların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odaları derneklerin de dahil edildiği bir planlamanın yapılması, yapılan planın anlatılması, plana toplumun bütününün inanması ondan sonra inşaat sürecine girilmesi gereklidir. Bu şekilde yapılacak konut projelerinin daha başarılı olacağı kanaatindeyiz” diye konuştu.  

“Önce Bataklığı Kurutmak Lazım”

Proje yapılırken imza atan, onaylayan mevcuttaki şartnamede yazan kurallara uymayan herkesin bu suçtan sorumlu tutulması gerektiğini söyleyen Tatlı, “Kim hata yaptıysa yargı önünde hesabını verecektir. Ama asıl yapılması gereken bataklığın kurutulmasıdır. İmar affı diye bir şey çıkarttınız, mühendislik hizmeti almamış binaların hepsini onayladınız. Buna el kaldıran kim varsa cumhuriyet savcıları onlara da soruşturma açmalıdır” dedi. 

İmar affı konusunda açıklamalarına devam eden Tatlı şöyle konuştu: “En büyük problem buradadır. Mühendislik hizmeti almamış binalara yapı kullanım izni verildi. Eğer bir binaya yapı kullanım izni veriliyorsa bu; ‘burası güvenli, buranın içerisinde gönül rahatlığıyla girebilirsiniz demektir’. Bütün şartnamelere uygun demektir. O zamana kadar iskan alamadıysa demek ki usulüne uygun yapılmamış imalatlar var. Siz bunu dikkate almadan imar affı çıkartırsanız sonuç bu olur. Bu sistemsel sorunun bir an önce çözülmesi lazım. Ben bir inşaat projesinin altına imza atarken elim titriyor çünkü bu büyük bir sorumluluk. Bizler bu sorumluluğu alıyorsak yasa yapıcılar bir takım kararlar alıyorlarsa bu sorumluluğu da almalılar.”

(Soldan) İMO Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, İMO Maraş Temsilcisi Ökkeş Buğra Dalkıran, İMO Başkanı Taner Yüzgeç, Ankara Büyükşehir Belediyesi Afet Daire Başkanı Mutlu Gürler, TMMOB İkinci Başkanı Mutlu Uluata ve İMO Ankara Şube Başkanı Bülent Tatlı deprem illerinde tespitlerde bulundu.

“Çevre Bakanlığına 7 Bin Kişilik Ekiple Hazır Olduğunu Bildirdik”

TMMOB İkinci Başkanı Selçuk Uluata, İnşaat Mühendisleri Başkanı Taner Yüzgeç başkanlığında; Antakya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Nurdağ, Pazarçık, Gölbaşı olmak üzere hemen hemen tüm deprem bölgelerinde incelemelerde bulunarak koordinasyon sağladıklarını belirten Tatlı, yıkılmayan binalarda hasar tespit çalışmaları yaparak dışarıda kalan vatandaşların bir an önce evlerine tekrar güvenle geçebilmeleri için çalıştıklarını söyledi.  TMMOB İl Koordinasyon Kurulları olarak, teknik ve hasar tespit çalışmalarının yanında  yardım organizasyonları da yaptıklarını belirten Şube Başkanı Bülent Tatlı, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yaklaşık 7 bin kişilik eğitim almış bir ekibin hazır olduğunu bildirdik. Şu anda sahada 2 bine yakın gönüllü üyemiz canla başla çalışıyor. Vatandaşların bir an önce evlerine kavuşabilmeleri için girilebilecek binaların tespitleri yapılıyor. Adıyaman, Kahramanmaraş ve Antakya şu anda yok! Diğer illere göre çok daha kötü, yerle bir olmuş bir durumdalar” şeklinde bilgiler verdi. 

Yıkılan Alanlarda Tekrar Yapı Yapılabilir Mi?

İMO Ankara Şube Başkanı Tatlı, depremde yıkımların yaşandığı zeminlerde yeniden bina yapılır mı? sorusuna, “Şartnamedeki kurallara uyulur ve maliyetten kaçılmaz ise her türlü zeminde bina yapılır” vurgusunda bulundu. Tatlı şunları söyledi: “Yıkım yaşanan illerde bundan sonraki süreçte her bir bölge ve lokasyon kendi içerisinde değerlendirilerek planlanmalıdır. 3 katlı bir yapı yapılması gereken bir yere 10 katlı bina yapmaya kalkarsanız bu başka bir soruna neden olur. Burada hem şehir plancılarının hem de inşaat mühendislerinin birbirine uyumlu ve birbirlerini dikkate alarak hareket etmesi önemlidir. Şehir plancıları eğer bölgeyi iki, üç katlı bina yapılabilir olarak planlıyorlar ise böyle yapılmalıdır. Kısaca benim önüme problemli olan bir zeminde 10 katlı bir bina projesi gelir ise bizim hazırlayacağımız proje 40 değil de 80 milyona mal olur. Eğer sen 80 milyona o zeminde bir bina yaparsan ona bir şey olmaz” diyerek maliyetten kaçılmayan, projeye, şartnameye uygun projelerin depremde yıkılma riski taşımadığına dikkat çekti. 

Oturduğumuz Bina Sağlam Mı? Nereden Öğreneceğiz?

Kahramanmaraş depremlerinde yaşanan yıkımlar ve can kayıpları sonrasında deprem riski altında olan başta Marmara Bölgesi’nde İstanbul ve Ege Bölgesi’nde İzmir’de yaşayanlar büyük tedirginlik içerisinde oturdukları binaların depreme dayanıklı mı değil mi öğrenmeye çalışıyor. İMO Ankara Şube Başkanı Bülent Tatlı, bina hasar konusunda güvenilir kaynaklardan bilgi alınmasını, odalar dışında kendisini yetkili olarak tanıtan kişilere güvenilmemesini söyledi. Tatlı, “Vatandaşlarımızın, İnşaat Mühendisleri Odası olarak bizim açıklamalarımızı yakından takip etmelerini istiyoruz. Binaları güvenli mi değil mi konusunda yaşadıkları illerdeki İnşaat Mühendisleri Odaları’nın şubelerine başvuruda bulunup doğru bilgi alabilirler” dedi.  (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

Firma Çalışanı Ameliyathaneye Girebilir Mi ? Operasyonda Doktora Yardım Edebilir Mi ? (Özel Haber)

İzmir’de bir kamu hastanesinde ortopedi ameliyatlarına, medikal firma çalışanlarının girdiği, operasyon sırasında önlük giyip doktora yardım ettiği öne sürüldü. Bilim ve Sağlık Haber Ajansı’nı (BSHA) arayan ameliyathane personeli, “Bu kişiler hastalara sonda takıyor, dikiş atıyor. Bu durum hukuki ve etik açıdan doğru değil” derken, hastane Başhekimliği yetkilileri, “Bu kişiler hekime eşlik ediyorlar ancak ameliyatlara dahil olmalarına izin vermiyoruz” dedi. 

İZMİR Seyfi Demirsoy Buca Devlet Hastanesi’nde ortopedi operasyonlarında ameliyat malzemesi satan firma çalışanlarının ortopedi doktoruna yardım ettiği öne sürüldü. Bilim ve Sağlık Haber Ajansı’na (BSHA) konu hakkında bilgi veren ameliyathanede görevli bir personel, “Ameliyatlara giren medikal firma çalışanları, hastalara sonda takıyor, kapama dikişlerini yapıyor. Bu durum hukuki ve etik açıdan doğru değil” 

Geçtiğimiz günlerde Yoğun Bakım Servisinde Oksijen Kesintisi skandalı ile gündeme gelen Seyfi Demirsoy Buca Devlet Hastanesi, “Yok artık” dedirtecek yeni bir olayla tekrar gündemde. Erişkin Yoğun Bakım Servisinde iki saat süren oksijen kesintisi olayını ortaya çıkaran Bilim ve Sağlık Haber Ajansı’na (BSHA) ulaşan bir hastane çalışanı, ortopedi ameliyatlarına ortopedi malzemeleri satan bir medikal firmanın çalışanının da girdiğini, hastaya bu kişinin de ameliyat sırasında müdahale ettiğini öne sürdü.

Şok İddia : “Protezi Yerleştiriyor, Dikiş Atıyor, Sonda Takıyor” 

Ameliyathaneye ameliyathane çalışanından başka bir kimsenin girmesinin doğru olmadığını belirten hastane çalışanı, “Medikal firma görevlisi, ameliyathane kıyafetlerini giyip ameliyata giriyor. Bununla da kalmıyor. Hastanın dikişlerinin atılması, protezin bacağa yerleştirilmesi, kemiğe vida takılması, sonda takılması gibi tüm bu işlemleri de yapıyor. Ortopedi doktorlarımızın buna izin vermemesi gerekiyor. Hasta mahremiyeti denen bir olay var. Bu konunun ivedilikle bir çözüme kavuşturulması gerekiyor” diye konuştu. 

Başhekimlik:  “Ameliyata Giriyorlar, Ama Müdahil Olmalarına İzin Vermiyoruz” 

BSHA’ya konuşan Hastane Başhekimliği yetkilileri, ortopedi alanında medikal malzeme satan firma çalışanlarının ameliyatlara girdiğini belirterek, “Ancak bu kişilerin ameliyata dahil olmalarına izin vermiyoruz. Bu kişiler doktora eşlik ediyorlar. Malzeme kullanımında doktora yol gösterici oluyorlar” şeklinde konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) 

Halk Sağlığı Hizmeti İhmali, Salgın Riskini Ortaya Çıkarabilir!

Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde büyük yıkımlara yol açan depremde 19 binin üzerinde can kaybı meydana gelirken; arama kurtarma çalışmaları ve depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çalışmalar devam ediyor.

Deprem bölgesinde halk sağlığına yönelik yapılacak her türlü çalışmanın büyük bir planlama dahilinde gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, tüm çalışmaların belli bir plan çerçevesinde tüm birimlerin koordinesinde gerçekleşmesi gerektiğini söyledi. Sur, hijyen ihtiyaçlarının karşılanması başta olmak üzere çöplerin toplanması, tuvalet kabinlerinin boşaltılması, sağlıklı kullanma ve içme suyunun ve yeterli ve dengeli beslenme için gıda sağlanması gibi hayati konularda oluşacak aksaklıklar sonucu salgın hastalıkların baş göstereceği uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Haydar Sur, depremlerde halk sağlığı çalışmalarının önemi ve yapılması gerekenlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

Sağ Kurtarılan Kişilerin Tedaviye Ulaşması Sağlanmalı

Depremlerde özellikle halk sağlığına ilişkin çalışmaların önemine işaret eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Depremlerden hemen sonra acilen yürütülmesi gereken arama ve kurtarma çalışmaları bir yandan sürdürülürken; diğer yandan göçük altından sağ kurtarılan kişilerin uygun tedaviye hemen erişiminin planlanıp sağlanması gerekir. Gereken teçhizat ve ilaç, insan gücü ve yapılanların mutlaka düzenli şekilde kayda geçirilmesi önemli hususlardır. Göçük altından alınan cenazelerin de uygun şekilde ailelere verilmesi ve defin işlemlerinde onlara yardımcı olunması yine çok önemlidir.” dedi.

Sağ Kurtulan Depremzedelerin İhtiyaçları Da Karşılanmalı

Depremden yara almadan kurtulan kişilere yönelik yapılacak işlerin de ayrı bir işlev oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Deprem sonrasında toplum nüfusunun çoğunluğu bu durumda olacaktır. Barınma, su ve gıda, tuvalet, ısınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçlardan hemen sonra bu kişilerin bilgi edinme yani kendileri, yakınları ve yöneticilerin aldığı kararlar ve gelişmelerle ilgili olarak derdini anlatma, bu haldeyken bile başkalarına yardım etme ya da bir işe yarama gibi ihtiyaçları olmaktadır.” diye konuştu.

Halk Sağlığı Hizmetlerinin İhmali, Salgın Riskini Ortaya Çıkarabilir

Bu süreçlerin ardından hemen sonra normale dönüşün yavaş yavaş gerçekleşeceğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu süreç içinde sağlık hizmeti adına sadece klinik hizmetler değil, bir yandan da halk sağlığı hizmetleri yürütülmelidir. Halk sağlığı hizmetleri verilmediği takdirde kısa sürede çöplerin toplanması, tuvalet kabinlerinin boşaltılması veya sahra helalarının yeni çukurlar açılarak her zaman kullanılır halde tutulması, sağlıklı kullanma ve içme suyunun ve yeterli ve dengeli beslenme için gıda sağlanması gibi hayati konularda hemen aksaklık oluşacak ve en korkulan şeylerden birisi olarak salgın hastalıklar baş gösterecektir.” uyarısında bulundu.

Hijyen Koşulları Tam Olarak Sağlanmalıdır

Temel halk sağlığı uygulamaları arasında aşılama faaliyetlerine ve sağlık eğitimi faaliyetlerine de ayrı bir önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, “Hijyen koşullarının tam olarak sağlanması durumunda sağ kalanların normal gündelik hayatına dönüşü daha hızlı olmaktadır. Hijyen çalışmalarının en önemli iki maddesi tabii ki su ve sabundur. Bu konuyla ilgili özellikle, tifo, paratifo, kolera, amipli veya basilli dizanteri yanında çocuklarda kızamık başta olmak üzere birçok solunum yolu enfeksiyon hastalıkları ve ishalli hastalıklar dikkatle takip edilmelidir. Ayrıca bitlenme ve uyuz salgınlarına dikkat edilmelidir.” diye konuştu.

Deprem Hayvanların da Habitatlarını Bozdu, Haşerelere Dikkat!

Halk sağlığı çalışmaları içinde özellikle haşere ve fare gibi kemiricilerle mücadelenin de çok önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, depremin bu hayvanların da habitatlarını bozduğunu ve onları yeni arayış içine soktuğunu söyledi.

Psikolojik Destek İhmal Edilmemeli

Topluma yönelik psikolojik desteğin halk sağlığı konusunda önemli bir konu olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu çalışmalar çerçevesinde ihmal edilme riski yüksek ama çok önemli olan bir kısım da topluma psikolojik desteğin verilmesidir. Hemen herkesin acısının olduğu bugünlerde acılı olanlara durumu anlama, kabullenme, toparlanma ve normale dönme motivasyonu sağlanmalıdır. Çöküntü içine girmiş kişilere psikoterapi desteği verilmelidir.” diye konuştu.

Deprem Bölgesindeki Çalışmalar Planlı Şekilde Yürütülmeli

Deprem bölgesinde yapılacak her türlü çalışmanın büyük bir planlama dahilinde gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bütün bu çalışmaların gelişigüzel bir şekilde yapılmasının topluma faydadan çok zarar vereceği bilinmelidir. Plansız ve öylesine yapılmış desteklerin bir yardım özelliği taşımadığı bilinirse, afet hallerinde sağlık yönetiminin önemi daha iyi anlaşılır. Gerekli kaynakların temini, sevk ve idaresi, yapılan bütün faaliyetlerin kayda geçirilerek hem afet anında hem de daha sonra geriye dönük değerlendirme aşamasında büyük bir veri kaynağı olacağı unutulmamalıdır. Elektronik imkanlar yoksa bile düz kağıda oluşturulan kayıt formları ile temel bilgiler mutlaka düzenli ve eksiksiz kaydedilmelidir.” uyarısında bulundu.

Ekipler Mutlaka İletişimde Olmalı

“Birden çok amaçla birbirinden kopuk kopuk çalışan ekiplerin birçok zaman kaynak israfına yol açtığı görülür” diyen Prof. Dr. Haydar Sur, “Bunun önüne geçmek için hangi tür hizmeti hangi hedef gruba veriyorsak, bununla ilişkili çalışan aynı bölgede veya civar bölgelerdeki ekipler ile mutlaka tanışmalı, onlarla entegrasyon içine girilmeli ve duplikasyonları önlemelidir. Zaman zaman profesyonellerin bir araya gelerek toplantılar yapması, durum değerlendirmesi ile planlarını revize etmesi çok yararlı olacaktır.” dedi.

Halk Sağlığı Çalışmalarında Yaşanacak Eksiklikler Acı Sonuçlar Çıkarabilir

Sağlık hizmetini yönetenlerin güvenlik, belediye, barınma, medya gibi alanların yöneticileriyle mutlaka irtibat içinde olması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, sözlerini şöyle tamamladı:

“Uluslararası sağlık profesyonellerinin yardıma geldiği durumlarda onların da çevreye uyum sağlamasına yardım edilmesi gerekecektir. Halk sağlığı çalışmaları böyle zamanlarda verildiği ve eksiklik yaşanmadığı durumda kimsenin fark etmeyeceği ve belki de takdir etmeyeceği çalışmalar arasında kalır. Ama eksikliği yaşanınca ortaya felaketin üzerine yeni bir felaket yaşanması gibi acıklı bir sonuç çıkar. Bu duruma gelinmeden halk sağlığı profesyonellerinin hizmetleri yerine getirmesi ve klinik hizmetlerin verilişinde de organizasyona destek vermesi beklenir.” (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Kanda HbA1c Nedir ? Neden Önemlidir ?

Kanda HbA1c Nedir ? Neden Önemlidir ? HbA1c; kan ile kontrolü sağlanan bir laboratuvar testidir. Kanda oksijen taşıyan bir protein olan hemoglobinin, kandaki yüksek şekerden dolayı şekerlenmesiyle HbA1c değeri oluşur. Bu değer bizlere üç aylık ortalama kan şekeri seyrini gösterir. Diyabet kontrolünde kullanılır. Kan testlerinde bu değerin yüksek çıkması, kan şekerinin de o kadar yükseldiğini gösterir. 

HbA1c’nin Önemi 

Kandaki daimi şeker yüksekliği insan vücuduna ve tüm organlara çok büyük hasarlar verir. Bu sebeple mutlaka kontrol altına alınmalı ve hedef değerlerde tutulmalıdır. Kan şekeri gidişatını görmek ve stabil tutabilmek için bu tahlilin yapılması özellikle diyabet hastaları için oldukça önemlidir.

Diyabetliler hastalık seyrini gözlemleyebilmek için gün içerisinde parmak ölçümü veya kan şekeri takip sensörleri yardımıyla kan şekerlerini ölçüp, diyabet günlüklerine kaydederler. Fakat özellikle sensör olmadığı durumlarda sürekli olarak kan şekerini takip edebilmek mümkün değildir. Gün içinde kan şekerinin ölçülmediği açlık-tokluk zamanları arasında hiperglisemi durumları gözden kaçabilir ve bu da yanıltıcı sonuçlar doğurabilir. Bu noktada HbA1c değeri gün içerisinde kan şekeri seviyelerinin nasıl seyrettiğini ve diyabetik komplikasyonlara yakalanma riskimizin ne kadar yüksek olabileceğini gösterir. Bu sebeple üç aylık kan şekeri ortalamasını veren HbA1c testi, her diyabetli tarafından mutlaka üç ayda bir yapılmalı ve ideal değerler arasında kalmaya özen gösterilmelidir. 

İdeal HbA1c Değerleri Nelerdir? 

Sağlıklı bireylerde ideal HbA1c değeri %4.7-5.6 aralığında olmalıdır. Eğer HbA1c değeri %5.7-6.4 aralığındaysa prediyabet; %6.5 ve üzeriyse diyabet varlığına işaret eder. Diyabet hastalarında hedef aralık %6-7’dir. HbA1c değerinin bu aralıkta olması diyabetin iyi yönetildiğini gösterir. 

HbA1c Neden Yükselir? 

  • Tansiyon yüksekliği
  • Sedanter (hareketsiz) yaşam tarzı
  • Obezite-kilo kontrolünün sağlanamaması
  • Diyabet hastası olmak – diyabet yönetiminin yapılamaması
  • Yanlış beslenme
  • İnsülin üretilememesi ya da kullanılamaması 

HbA1c Nasıl Düşürülür? 

Sağlıklı Yaşam Danışmanı Neslihan Sipahi,”HbA1c değerinin düşürülebilmesi için gün içerisinde kan şekerinin dengede kalması gerekir. Bu sebeple mutlaka diyabet varlığı ve tipi sorgulanmalı, doktor tarafından uygun insülin ve oral antidiyabetik ilaç kullanımına başlanılmalıdır. Diyabet yönetimi iyi sağlanmalı, hiperglisemi ve hipoglisemiden olabildiğince kaçınılmalıdır. Aynı zamanda beslenmenin düzenlenmesi gerekir. HbA1c değerinin neden yükseldiği tespit edilerek bir diyetisyen tarafından uygun beslenme programı hazırlanmalı ve mutlaka uygulanmalıdır. Bol bol su içilmeli ve uygulanan beslenme tedavisi spor ile desteklenmelidir.” dedi. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

“Kimlik Tespiti Çalışmalarında Titiz Olunmalı”

Kimlik Tespit Çalışmalarında Dikkat ! Adli Bilimciler Derneği Başkanı Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Hamit Hancı, Kahramanmaraş merkezli depremlerde, felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi konusunda dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Deprem bölgesinde görevli bir adli tıp uzmanı twitter üzerinden yaptığı bir paylaşımda ‘karışıklık’ nedeniyle bir mezarın yeniden açılacağını söyledi. 

 

Kahramanmaraş merkezli depremlerde 10 ilde enkazlarda 9’uncu gün olmasına rağmen arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Hala bugün enkazlardan sağ çıkan depremzedeler olması sevindirirken, adli tıp uzmanları da alanda bir yandan felaket kurbanlarının kimlik tespit çalışmalarını gerçekleştiriyor. Malatya’da deprem bölgesinde bulunan bir adli tıp uzmanı, twitter üzerinden yaptığı paylaşımda, “ve mezar açma- fethi kabirler başladı. Bir mezar için yeniden açılma kararı alındı. Yakınları karıştırmış. Açılıp DNA alınacak tekrar. İşler iyice sarpa saracak. Afet yönetimi çok kötü idi çok. Alla bu milletin yardımcısı olsun” cümlelerini kullandı.

Deprem felaketinde hayatlarını kaybeden vatandaşların kimlik tespit çalışmaları ile ilgili olarak adli tıp uzmanları ve afet kriminal inceleme ekipleri çalışmalar yapmaya başladı. Adli Bilimciler Derneği Başkanı Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Hamit Hancı, Kahramanmaraş merkezli depremlerde, felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi konusunda yapılan çalışmalarla ilgili Bilim Sağlık Haber Ajansı’nın (BSHA) sorularını yanıtladı. “Testi kırılmadan önce uyarıyoruz” diyen Prof. Dr. Hancı, 1999 Gölcük depreminde felaket kurbanlarının kimlik tespitleri konusunda yaşanan sorunların, bu kez tekrar etmemesi için temkinli olunması, titiz çalışılması yönünde uyarılarda bulundu.  

“Felaket Kurbanları Kimlik Tespit Çalışmalarında Titiz Olunmalı”

Başkan Prof. Dr. Hamit Hancı, 1999 depreminde can kayıplarının fazla olması ve hava koşullarının sıcak olması nedeniyle salgın riskine karşı toplu definlerin yapıldığını, bu yüzden de kimlik tespitlerinde sorunlar yaşandığını belirtti. Hancı, Kahramanmaraş depreminin 10 ilde etkili olması ve Marmara Depremine göre can kaybının çok daha fazla olmasının felaket kurbanlarının kimlik tespit çalışmalarında koordinasyonsuzluk ve aksaklıklar yaşanmasına neden olup olmadığına ilişkin sorumuza yanıt verdi. Prof. Dr. Hancı, “Marmara Depremi’nde can kaybı Kahramanmaraş depremine göre daha az olsa da ekipler de felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi konusunda şimdi olduğu kadar iyi değillerdi. Ondan sonraki yıllarda eğitimler ve kongreler düzenledik. Ekip şu an daha bilinçli ve bilgilidir. Bu depremlerde daha fazla ceset çıkacak, sayı daha fazla olacak ama ekipler bugün daha hazırlıklı. 1999 Depremi’nde tek amaç hayat kurtarmaktı. Bir de sıcak nedeniyle salgın hastalıklar olmaması için cenazeler bir an önce gömülüyordu. Şimdi soğuk hava nedeniyle böyle bir riskimiz yok. Testi kırıldıktan sonra değil, testi kırılmadan önce uyarı yapmak bizim vazifemizdir. DNA, Parmak izi Alınmadan cenazeler gömülmemeli” dedi. 

“Sadece Yakınlara Göstermek Yeterli değil”

Felaket kurbanlarının kimlik tespitlerinde, cenazelerin karıştırılmaması, mezarların tekrar açılmaması için ekiplerin çok dikkatli olmaları gerektiğine işaret eden Başkan Prof. Dr. Hancı, “Kimlik tespitlerinde çok dikkatli olunmalıdır. 1999’daki hataları yapmayalım. Mutlaka DNA testi yapılmalı, parmak izi alınmalıdır. Vefat eden kişinin vücudunda belirgin özellikleri var ise; yara,bere, doğum izi, ameliyat izi eksiklik gibi mutlaka kayıt edilmelidir. Tüm bunlar yapıldıktan ve kayda geçirildikten sonra defin işlemi yapılmalıdır. Sadece yakınlara gösterilerek defin yapılması sağlıklı olmuyor. Yüzde 50 yanlışlıklar çıkabiliyor” diye konuştu.  

Enkaz Kaldırma Çalışmalarında Acele Edilmemeli!

“Felaket kurbanlarını apar topar gömmeye gerek yok” diyerek sözlerine devam eden Prof. Dr. Hancı şöyle konuştu: “Canlılar için hipotermi nedeniyle çalışmaların koordineli yapılması önemlidir. Ancak vefat edenler için soğuk hava mevsim koşulları cesetlerin, kokuşma, çözülme ve  bozulmayı geciktirir. Enkaz çalışmalarında ölenlerin kimliklerinin tespit edilmesi, delillerin sağlıklı toplanması için acele edilmemesi gereklidir. Acele edilecek olan kısım insan yaşamıdır. Kurtarma konusunda bu saatten sonra çok nadir canlı çıkar ancak bir kişi için bile alanda olmak lazım. Afet kriminal inceleme ekipleri polisler de şu anda alanda iki üç yıl kurs verdik. Dünyada bir ilktir bu kurs. Olay yerinde bina yapımında kimin kusuru var hususunda afetlerde kriminal inceleme de yapılıyor.”  (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

İzmir Valisi Köşger ve Eşi Hastaneler ve KYK’lardaki Depremzedeleri Ziyaret Etti

Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaralanan vatandaşlar İzmir’e tahliye edilmeye devam ediyor. İzmir Valisi  yavuz Selim Köşger ve eşi Fatma Köşger, Buca Seyfi Demirsoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören depremzede vatandaşlara geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Vali Köşger, İzmir İl Sağlık Müdürü. Doç. Dr. M. Emre Erkuş ve Buca Seyfi Demirsoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Yekta Öncel’den yaralıların durumları hakkında bilgi aldı.

Vali Köşger ve eşi ayrıca Buca’da bulunan Hacı Ahmet Tatari Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) Erkek Öğrenci Yurdu’nda misafir edilen depremzede vatandaşlara da ziyarette bulundu. Vali Köşger’e ziyarette Buca Kaymakamı Mahmut Nedim Tunçer eşlik etti. Ziyaretler, İzmir Valiliği’nin resmi twitter hesabından kamuoyuyla paylaşıldı. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Yaşlanmanın Önüne Kök Hücre Tedavisiyle Geçmek Mümkün

Yaşlanmanın Önüne Kök Hücre Tedavisiyle Geçmek Mümkün Vücudumuzda çoğunlukla yağ dokularda ve kemik iliğinde şekilsiz hücreler olarak bulunan ve yaralanma veya hastalık oluştuğunda hasarlı bölgenin gereksinimine göre şekil değiştirerek  onarım işlevi gören hücrelere kök hücre diyoruz. Bu hücreler yenileyici, onarıcı ve gençleştirici özelliğe sahip olup ana özellikleri vücudun herhangi bir yerindeki hasar noktasından gelen uyarıya göre bulunduğu yerden dönüşerek sorunlu yere giderken; kendi yedeğini bulunduğu yere bırakma yeteneği olan hücreler olmalarıdır.

Kök hücre pek çok önemli hastalık ve travma sonrası sakatlıkların tedavisinde kullanıldığı gibi anti-aging tedavilerinde de sıklıkla kullanılıyor.  Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Gürsel Turgut; kök hücrenin ne olup olmadığını, kullanım alanını,  genç ve daha estetik bir görünüm elde etmek amaçlı nasıl kullanıldığı gibi kök hücreye dair merak edilenleri anlattı.

Yaşlanmanın Önüne Kök Hücre Tedavisiyle Geçmek Mümkün

Kök Hücre Vücudumuzun Neresinden Alınır, Nasıl Elde Edilir?

Çoğunlukla kemik iliği, kordon dokusu ve kordon kanı, yağ dokusu ve diş(süt dişi/20 yaş dişi) olduğu gibi son zamanlarda kadınlardaki menstrüasyon kanı da yoğun kök hücre kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu arada şunu özellikle belirtmek gerekir ki sünnet derisi ve kulak arkası deriden elde edilen hücreler kök hücre değildir.

Kök Hücre Tedavisi Nasıl Yapılmaktadır?

Kök hücre tedavisi temel olarak damar yolu ile verildiği gibi sorunlu bölgeye doğrudan enjeksiyon, intratekal dediğimiz belden omurilik içine ve ağızdan tüm solunum yollarına inhaler olarak verilebilmektedir. Kök hücrelerin temel özelliği olan sorunlu yere göç etme yeteneği (homing) nedeniyle genellikle intravenöz dediğimiz damar yolu uygulamaları en sık kullanılan yoldur.

Kök Hücre Hangi Yaşa, Hangi Miktarda Uygulanır?

Herkese uygulanır, herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. Kök hücre tedavilerinde önemli olan yaş değil hastanın yaşına göre verilecek kök hücre miktarıdır. Günümüzde kabul edilen etkin doz hastanın her kg başına 1,5-5 milyon/kg (Örneğin;  70kg bir insana ortalama 100-350 milyon kök hücre) verilmesi gerekliliğidir. Bu nedenle bu dozun altındaki tedaviler kök hücre tedavisi olarak kabul edilmez.

Kök Hücrenin Gençleşme Üzerinde Kullanımı Ve Etkisi Nedir? Kök Hücre Tedavisiyle Nasıl Gençleşebiliriz?

Kök hücre tek başına güzellik amacıyla kullanılacak hücreler olmayıp, ağırlıklı kullanım alanı anti-aging tedavileridir. Anti-aging tedavilerinde de esas etki mekanizması vücuda verildiğinde henüz belirti vermemiş, ileride kanser veya başka sorunlara yol açabilecek sorunları tedavi ederek, yaşam süresini kaliteli bir şekilde uzatması ile etki eder. Güzellik uygulamalarındaki kullanımı daha çok yağ enjeksiyonları ile kombine edilerek enjekte edilen yağın tutunmasını artırıcı etkisi nedeniyle kullanmak daha doğru bir yöntem olur.

Yaşlanmanın Önüne Kök Hücre Tedavisiyle Geçmek Mümkün

Fibroblast (Gençlik Aşısı) Bir Kök Hücre Midir?

Bu uygulamalar, kulak arkasından veya sünnet derisinden alınan cilt örneği içinde bulunan ve temel fonksiyonu kolajen üretmek olan fibroblast hücrelerinin kök hücre laboratuvarında 4-6 hafta süre ile çoğaltılması ile hastaya tekrar verilmesi işlemi olup, kesinlikle kök hücre tedavi işlemi değildir.

Svf ( Stromal Vaskuler Fraksiyon) Bir Kök Hücre Midir?

Kendi yağınızdan aynı gün hazırlanarak sorunlu bölgeye enjekte edilmesi esasına dayalı bu tedavi PRP gibi yağ içerisinde bulunan büyüme faktörleri ve çok az miktarda bulunan kök hücrelerin kullanım esasına dayalıdır. İçerisinde bulunan kök hücre çok az miktarda olduğundan temel etki mekanizması PRP’de olduğu gibi içerisinde bulunan büyüme faktörleri ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla kök hücre tedavi prensiplerine uygun olmadığı için bu tedavi bir kök hücre tedavisi olarak kabul edilemez.

Kök Hücrelerimizi Saklatabilir Miyiz? Neden Saklatmalıyız?

Tüm kök hücreler bu konuda Sağlık Bakanlığı denetimine bağlı, akredite kök hücre bankaları tarafından saklanabilmektedir. Her hücre, insan nasıl yaşlanıyorsa hücrelerinizde yaşlandığından ne kadar erken yaşta saklatırsanız ileri dönemde kullanabileceğiniz o kadar genç ve dolayısıyla daha etkili hücrelere sahip olabilirsiniz. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

Sağlık Bakanı Koca Deprem Bölgelerinde Yapılan Hizmetleri Açıkladı

Kahramanmaraş merkezli depremlerde 10 ilde Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalar konusunda Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca çeşitli incelemelerde bulundu. Bakan Koca, twitter hesabından bölgelerde afet sonrası risklere karşı halk sağlığı hizmetleri, sağlıklı içme suyu, tetanos ve çocukluk çağı aşıları, deprem bölgesinde ilaca erişimi, sağlık personeli temini ve köylerde gerçekleştirilen hizmetler ile ilgili açıklamalarda bulundu. 

Sağlık Bakanı Koca, deprem bölgesindeki sağlık tesislerinde, 14.611 UMKE ve acil sağlık personeliyle birlikte, 18.097’si doktor olmak üzere, halen 145.711 sağlık personelinin görev yaptığını açıkladı.  Koca, “Gerekli profesyonel güce sahibiz dedi. Tedavisi devam eden hasta sayılarını paylaşan Koca, “15.664’ü serviste, 3.636’sı yoğun bakımda olmak üzere, 19.300 depremzede vatandaşımız halen ülke genelinde hastanelerimizde tedavi altındadır. Bir kısmı taburcu edilen 8.851 hastamıza cerrahi işlem yapılmıştır. Afet bölgesinde yaşayan 2.896 gebe, 3.943 lohusa, 9.685 bebek takibe alındı” dedi. 

 

“Deprem Bölgesinde İlaca Erişimi Kolaylaştırıyoruz”

Bakan Fahrettin Koca, “Geçici mobil eczanelere imkân veren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bölgede hasarlı olanlar dâhil serbest eczacılara izin veriliyor. Bakanlığımız sağlık birimleri ve sahra eczanelerinde ücretsiz ilaç temini devam edecek. Bugün yaptığımız incelemelerde, enkaz bölgelerindeki arama kurtarma çalışmalarını değerlendirdik, halk sağlığına yönelik önlemleri gözden geçirdik. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi ile bu hastanenin bahçesinde kurulan Sahra Hastanesinde tedavi gören vatandaşlarımızı ziyaret ettik. Üniversite hastanesi ve sahra hastanesinin kapasitelerini yakından takip ediyor, ihtiyaçlara göre ek tedbirler alıyoruz. İlaç ve tıbbi malzeme bölgedeki tıbbi malzeme ve ilaç ihtiyacını hızla karşılamak üzere Adana ve Gaziantep’te iki merkezi tıbbi depo oluşturulmuştur. Bölgeye sevk edilen ilaç ve tıbbi malzemeler öncelikli olarak bu depolarda tasnif edilerek afet bölgelerine sevk edilmektedir. Bu sevkiyatlarda 6’sı uçak ve biri helikopter olmak üzere toplam 271 araç kullanılmaktadır” açıklaması yaptı. 

Afet Sonrası Risklere Karşı Halk Sağlığı Hizmetleri 

Bakan Koca depremde 8 günün geride bırakıldığını, koşulların gereği halk sağlığı hizmetlerinin önem kazandığını söyledi. Halk Sağlığı Koordinasyon Birimini kurduklarını belirten Koca, “Olası hastalıklara karşı tedbirlerimizi aldık. Bölgeye yeterli miktarda kuduz ve tetanos aşısı sevk edildi. Sağlıklı içme suyu uzmanlarımız afet bölgesinde içme sularının sağlık açısından kontrolünü yapıyor. Şebeke suyu bulunan ve tankerlerle su dağıtılan yerlerde şu ana kadar 1.485 noktadan klor ölçümü yapıldı, klor miktarı yetersiz yerlerde süper klorlama işlemi gerçekleştirildi. Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Osmaniye ve Adana’da Halk Sağlığı Laboratuvarları hizmet vermeye başladı. 415 farklı noktadan su numunesi çalışılmış, bunlardan 49’unda mikrobiyolojik uygunsuzluk tespit edilmesi üzerine gerekli işlemler başlatılmıştır” dedi. 

Tetanos ve Çocukluk Çağı Aşıları 

Deprem bölgesindeki illerde ilk günden itibaren 80.516 yaralıların sevk edildiği illerde stoklara ek olarak tetanos aşısı gönderildiğini açıklayan Koca, “Çocukluk dönemi aşılarına yine aynı özen gösterilecek. Aşılar konusunda herhangi bir sorunumuz yok. Afetin yaşandığı 10 ilimizde, o dakikalardan bu yana 3.677 bebek dünyaya geldi. Onların o ilk ağlamalarını biz biraz da can kayıplarına ağıt gibi hissettik. Deprem şehirlerinde yeni doğmuş bebekler hepimizin evlatlarıdır. Allah uzun ömür versin, hayat hiç incitmesin” diye açıklamada bulundu. 

Ekiplerimiz Köylerde

Hizmet verebilir durumdaki Aile Sağlığı Merkezlerini faaliyete geçirdiklerini belirten Bakan Koca, “Ekiplerimiz köylerde. Ek çözümler tesis ettik. Bu merkezlerde afetin ilk gününden itibaren 295.007 kişi muayene edildi. Köylere ilaç, hijyen ve ihtiyaç malzemesi ulaştırılıyor. Sağlık kontrolleri yapılıyor” şeklinde açıklama gerçekleştirdi. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

“Bazı Basın Mensupları Deprem Bölgelerinde Baskıdan Kaynaklı ‘Otosansür’ Uyguluyor!”

İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Dilek Gappi, Kahramanmaraş merkezli depremler ile ilgili Türkiye’de deprem bölgelerinden yayın yapan basın kuruluşlarının, basın kuruluşları çalışanlarının, gazetecilerin doğru bilgileri kamuoyuna yansıtma, aktarma konusunda nasıl bir sınav verdiğine yönelik Bilim Sağlık Haber Ajansı’nın (BSHA) sorularını yanıtladı.

İGC Başkanı Gappi, Türkiye’de yaşanan deprem felaketi karşısında çok sayıda kurum ve erkin yanlış sınav verdiğini basın camiasında da olumsuzlukluklar olduğunu ancak yine de her şeye rağmen basının gerçekleri aktarma konusunda iyi bir sınav verdiği kanaatinde olduğunu söyledi. Gappi, depremzedelerin seslerini duyurmaya çalışırken bazı basın kuruluşları çalışanları tarafından yok sayılması konusunda ‘otosansür’ yorumunda bulundu. 

“Tüm Olumsuzluklara Rağmen Basın İyi Bir Sınav Veriyor”

Türkiye’de dünyanın yaşadığı en büyük, en ağır felaketlerden birinin yaşandığını, çok can yakıcı bir süreçten geçildiğini, yaşanan binlerce can kayıplarının , deprem bölgelerinde yaşanan güçlüklerin çok ağır olduğunu söyleyen Dilek Gappi, “Türkiye’nin bu felakette kolay bir sınav vermediği, vermeyeceği çok açıktır. O kadar kurum, o kadar erk yanlış sınavlar verdi ki. Basın nasıl bir sınav verdi sorunuza gelince şöyle diyebilirim. Yaşanan bir takım olumsuzluklar olsa da basın deprem bölgesinde yaşananları tüm çıplaklığıyla kamuoyuna aktarma konusunda iyi bir sınav veriyor. Türkiye kilitlendi, kenetlendi ve deprem bölgelerinde neler olduğu ile ilgili bilgileri basından aldı” dedi. 

“Ortaya konulan baskı ve yaptırımlarla otosansür çok hızlandı”

 Geçen yıl dezenformasyon yasasının gündeme gelmesi ve yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylamaya sunulma süreçleri öncesinde çok mücadele verdiklerinin altını çizen Gappi şöyle konuştu: “Bu yasanın eksiklikleri var, yanlışlıkları var. Bu yanlışlıklardan bir tanesi de dezanformasyon adı altında gerçek haberciliğe ket vurulması, vurulmaya çalışılmasıydı. Buradaki tehlikelere işaret ettik. Deprem döneminde de bunun yansımalarını gördük. Kim ne yaparsa yapsın, bağımsız haberciliğe olan ilgi ve özlem bitmeyecektir. Ortaya konulan baskı ve yaptırımlarla maalesef otosansür çok hızlandı. Basın mensupları karşılaşacakları tehlikeleri bildikleri için kendilerini özgür hissetmiyor. Bunu da deprem sürecinde yaşayarak görüyoruz. Kendi kanalına, kendisine sorun olacağını düşündüğü birçok haberi meslektaşlarımız vermemeye çalışabiliyor. Burada asıl sorumlu sistemdir. Öyle bir hava var ki her an cezalandırılabilirsiniz, o haberin doğru olup olmadığına bakan yok. O haber kimin işine geliyor, kimin işine gelmiyor gibi yaklaşımlar nedeniyle otosansür gittikçe artıyor. Buna rağmen bu felakette şunu da gördük. Bağımsız haberciliğe olan ilgi hiçbir zaman bitmeyecek ve biz bütün zor koşullara rağmen doğru ve gerçek habercilikten asla vazgeçmeyeceğiz. Doğru ve gerçek habercilik yapan meslektaşlarımız da bugün değilse bile gelecekte çok daha etkin konumda olacaklardır.”

“Türkiye ve dünya mesleğini doğru yapan gazetecilerden gerçek haberleri aldı”

‘Deprem bölgelerinde bazı basın yayın kuruluşlarının canlı yayınlarına vatandaşların, depremzedelerin tepkilerini göstermek için dahil olmaya çalışmalarının engellenmesi, mikrofon uzatılan depremzedelerin bölgede yaşanan aksaklıkları söylediklerinde basın mensupları tarafından seslerinin duyurulmaması, sırtını dönen muhabirlerin olması gibi olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna İGC Başkanı Gappi şöyle yanıt verdi: “Eskiden Türkiye’nin en güvenilir isimleri eskiden gazetecilerden oluşurdu. Basına karşı olan tek yanlı tutumdan ötürü bütün bunlar maalesef basına olan güveni de zedeledi. Halk kendi gerçeklerinin verilemeyeceği biliyor, o duyguyla tepki gösteriyor. Ama ne olursa olsun gerçekler bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Mesleğini, kalemini satmayan, gece gündüz çalışan çok sayıda meslektaşımız var.  Bu süreçte de yine tüm Türkiye ve dünya mesleğini doğru yapan gazetecilerden gerçek haberleri aldı. Biz nelerin eksik kaldığını, Türkiye’nin iki gün boyunca depremde nasıl donup kaldığını, birçok depremzedeye hiçbir şeyin yapılmadığını, müdahale edilmediğini tüm baskılara rağmen yine sahada olan meslektaşlarımızdan öğrendik. Her zaman diyoruz ki karşı çıkacağınız nokta doğru habercilik olmamalı. Doğru haber herkese gereklidir. Tüm erklere de gerekli bunlardan kaçamazsınız. Medya üzerinden basın üzerinden toplumsal imaj çizme derdi bu tür felaketlerde işe yaramıyor gördüğümüz gibi. Bu nedenle mümkün olduğu kadar bağımsız ve özgür gazeteciliğin önünün açılması gerektiği ile ilgili mücadelemiz hiç ama hiçbir zaman bitmeyecektir.” (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

Dikkat! Bilgilendirmek İsterken Çocuklarda Kaygı Oluşturabilirsiniz

Ebebeynler tarafından haberlerden uzak tutulmak isteniyor ancak çocuklar da deprem gerçeği ile karşı karşıya kalıyor. Çocukların yaşına ve gelişimlerine uygun şekilde depremin anlatılması gerektiğinin altını çizen uzmanlar, mantıksal düşünce becerileri henüz gelişmemiş olan 2-7 yaş arası erken dönemdeki çocuklarda deprem farkındalığı oluşturmaya çalışmanın onlarda kaygı bozukluğuna yol açabileceğini ifade ediyor. Depremin çocuklara oyunlarla anlatılabileceğini söyleyen Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, “Çocuklara öncelikle ebeveynler tarafından güvende oldukları anlatılmalı ve hissettirilmeli. Ebeveynler çocuklar yanlarındayken yorumlarına dikkat etmeli ve çocukların da duygularını anlatmalarına fırsat verilmeli. Normal yaşam rutinleri korunmalı ve isterlerse yardım gönderebilecekleri söylenerek yapıcı seçenekler sunulmalı” dedi.

 Psikolog Ergür, depremin çocuklara anlatılma yöntemleri ve çocukların deprem haberlerinden kaygı duymalarını önleyecek tavsiyelerini paylaştı.

Yaşına ve Gelişimine Uygun Açıklama Yapılmalı

Her ne kadar çocuklar uzak tutulmak istense de deprem gerçeğiyle herkesin karşı karşıya olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, “Çocukların bilişsel gelişimine uygun davranarak bir yaklaşım sergiliyor olmak yetişkinlerin sorumluluğudur. Bu sebeple çocukların yaşına ve gelişimine uygun bir şekilde onlarla durumu paylaşmak yerinde olacaktır. Evde haber kanalları açık ve tüm aile endişeyle edindiği bilgileri yakınları ile paylaşıyorken çocuklarımızı bu durumun dışında tutabilmek çok da mümkün olmuyor” dedi.

Dikkat! Bilgilendirmek İsterken Çocuklarda Kaygı Oluşturabilirsiniz

2-7 Yaş Grubunda Kaygı Bozukluğu Oluşabilir

2-7 yaş arası erken dönemde çocukların mantıksal düşünme becerisinin henüz gelişmemiş durumda olduğunu hatırlatan Uzman Klinik Psikolog Ergür, “Bu sebeple bu yaş grubundaki çocuk maruz kalmadıysa, durumun farkında değil ise deprem ve yaşanılanlarla ilgili detaylı bilgi vermek ve farkındalık yaratmaya çalışmak edinmiş olduğu bilgiyi henüz işleyemeyecek ve anlamlandıramayacak olan bu yaş grubu çocuklarımızda kaygı bozukluğuna yol açabilir” uyarısında bulundu.

Deprem Oyuncaklarla Anlatılabilir

Uzman Klinik Psikolog Ergür, depreme ya da deprem görüntülerine, video ya da haberlerine maruz kalmış bir çocuğun bu durumu anlamlandırmaya ihtiyaç duyduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Bu durumda soyut muhakemenin yeterli düzeyde olmadığı çocuklara bu kavramı somut bir şekilde anlatmak yararlı olacaktır. Oyun çocuklara ulaşmanın en hızlı ve etkili yoludur; bu sebeple oyuncakları, lego gibi blokları kullanarak depremin oluşumunu ve etkilerini basitçe çocuğa anlatmak çocuğun durumu kavrayabilmesine yardımcı olur. Basit bir dil ile dünyamızdaki doğa olaylarını örneklendirerek güneşin doğması, şimşeklerin çakması kar ve yağmur yağışı gibi depremin de yeryüzünde meydana gelen doğal bir oluşum olan sarsıntılar olduğu açıklanabilir. Herbirimizde olduğu gibi bilinmezlik çocuklarımıza da kaygı veriyor, durumu ne kadar bilinir hale getirirsek çocuklar o denli güvende hissedeceklerdir.”

Duygularını Anlatmalarına Fırsat Verilmeli

Duydukları ve şahit oldukları karşısında endişe ve korku yaşamakta olan çocukların duygularını yaşamalarına fırsat verilmesi gerektiğini vurgulayan Ergür, “Çocuğumuzun duygularını anlamamız ve hissettiklerinin normal olduğunu fark edebilmesini sağlamak ve de kendi duygularımızı da paylaşmak önemlidir. Yaşananlar karşısında üzgün olduğumuzu paylaşmak çocuğumuzu endişelendirmek yerine onları rahatlatacaktır. Ebeveynler olarak yanlarında olduğumuzu, onları koruyabileceğimizi, güvende olmak için aldığımız önlemleri, evimizin sağlam ve dayanıklı olduğu ve de güvende olduğumuzu paylaşıyor olmamız çocuklar için rahatlatıcı ve sakinleştirici olacaktır” diye konuştu.

Çocuklara Yapıcı Seçenekler Sunulabilir

Çocuklarımızı her olumsuz durumdan korumak istiyor olsak da özellikle daha büyük yaş grubundaki çocuklarımızı bu denli büyük bir felaketten tamamen habersiz tutabilmemizin imkansız ve de gerçekçi olmaktan uzak olduğunu belirten Ergür, “Çocuklarımızın yaşını dikkate alarak kısa ve öz bir şekilde durumu aktarmak uygun olacaktır. Bu sayede çocuklarımız acının varlığından haberdar olmanın yanı sıra acıyla baş edebilmenin sağlıklı yollarını da öğrenebileceklerdir. Zarar gören insanlar için üzüldüğümüzü, onlar için dua edebileceğimiz ve onlara yardım gönderebileceğimiz gibi imkanımız çerçevesinde yapıcı seçenekler sunabilir ve birlikte uygulayabiliriz” dedi.

Ebeveynler Yorumlarını Dikkatli Yapmalı

Çocuklarımızın en temel ihtiyacının güvende hissedebilmek olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, “Bu sebeple çocukların yanında olan ve kendi duygularını düzenlemek için ihtiyaç duydukları ebeveynlerinin ya da bakım veren yetişkinlerin kendi tepkilerine dikkat etmeleri çok daha önemlidir. Yetişkin olarak bizlerin kendi duygumuzu regüle edebilmemiz hem çocuklarımız hem de kendimiz için büyük önem taşır. Yaşadığımız bu zorlu felaket sonrası hepimizin kalbi bu bölgede atıyor ancak çocuklarımızın yanında iken haberleri sınırlamak, çocuklarımızın bu haberlere maruz kalmasını önlemek uygun olacaktır. Buna ek olarak çocuklarımızın yanında yaşananlarla ilgili yorumlarımıza ve kendi kaygılarımızı nasıl dışarı yansıttığımıza dikkat etmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Rutinleri Korunmalı, Güvende Oldukları Hissettirilmeli

Tüm yaş gruplarındaki çocukların rutinlerini mümkün olduğunca korumaya çalışmamız gerektiğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Ergür, “Güvende hissetmeyen bir çocuğun yeme, uyku, oyun gibi rutinlerinde, ebeveynlerinden ayrılması gereken durumlarda ağlama ve beklenmedik bir hırçınlaşma davranışı sergiliyor olması ailelerin dikkatli olmalarını akla getiren sinyaller olarak yorumlanmalıdır. Çocuklarımızın temel ihtiyacı olan güvenlik hissini destekleyebilmek adına biz ebeveynler sakinliğimizi koruyarak güven verici destek sağlamak için çaba göstermeliyiz. Çocuklarımızın taşıyabileceği düzeyde zorlukla karşılaşmasına izin verirken, sevgimizle sarmalayarak güvende hissetmelerini sağlayabilirsek, baş etme becerilerini geliştirmiş ve hayata hazır hale gelmelerini desteklemiş olabiliriz. Uygun şekilde yönetilemeyen durumlarda profesyonel destek almak oluşabilecek daha büyük problemlerin hızlıca önüne geçmemizi sağlayacaktır” dedi. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)