Yazar arşivleri: ismail USTA

Kızamık Salgını ile Karşı Karşıyayız!

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ‘Kızamık Salgını’ konusunda toplumu uyarmak amacıyla düzenlediği basın toplantısında, Sağlık Bakanlığı’nın salgını izlemekten vazgeçip, veri paylaşımı yapması ve toplumu uyarma sorumluluğunu yerine getirmesi çağrısında bulundu. TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, mobil aşı merkezlerini acil olarak oluşturulması, aşı kampanyasıyla hızla aşılama yapılması gerektiğine işaret ederek “Sağlık Bakanlığı aşı konusunda bireye sorumluluk yükleyerek kendi aşı yapmayışını görünmez kılıyor” eleştirisinde bulundu. 

TTB Kızamık Salgınına Karşı Uyardı ve Alınacak Önlemleri Açıkladı

Türkiye’de İstanbul’da gittikçe artan kızamık vakalarının endişe uyandırıcı düzeye gelmesiyle Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Tabip Odaları ‘kızamık salgını’ konulu açıklamalarda bulunarak toplumu uyarmaya çalışıyor. Geçtiğimiz gün İstanbul Tabip Odası (İTO) bir basın toplantısı düzenleyerek kızamık salgınına dikkat çekti. Vatandaşlara uyarılarda bulundu, Sağlık Bakanlığı’na şeffaflık çağrısı yaptı. Bugün de TTB Merkez Konseyi saat 12.30’da basın açıklaması gerçekleştirerek, “Kızamık salgını ile karşı karşıyayız” açıklamasında bulundu. TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı ve TTB Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Esin Davutoğlu Şenol ülkemizde sayıları artan kızamık vakaları neticesinde çocuk ölümlerinin yaşanmasına ilişkin açıklamalarda bulunarak kızamık salgınının olduğunu kamoyuyla paylaştı. Sağlık Bakanlığı’nın kızamık vaka sayıları ve salgına yönelik sessizliğini korumasına yönelik tepki gösteren TTB, “şeffaflık ve veri paylaşımı yapılmalı”çağrısında bulundu. Toplantıda ayrıca TTB Merkez Konseyi Üyesi Prof. Dr. Vedat Bulut ve Konsey Üyesi Dr. Ahmet Karer de bulundu. TTB Merkez Konseyi çatısı altında; Pandemi Çalışma Grubu, Aşı Çalışma Grubu, Halk Sağlığı Kolu kızamık salgını karşısında harekete geçerek sahadan edindikleri verilerle kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyor. Toplantıda TTB Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Dr. Esin Şenol, kızamık hastalığı ile ilgili bilgiler verdi. Kızamık vakalarında yaşan artış ile ilgili sahadaki çalışma gruplarından edinebildikleri verileri paylaştı. 

Anahtar Deliğinden Bakana Bulaşabilir 

Kızamığın; ölümcül, körlük gibi sakatlıklara neden olabilen, salgınlardan sonra geç dönemde ortaya çıkan Subakut sklerozan panensefalit (SSPE) gibi kalıcı sağlık sorunlarına yol açan iki doz aşı ile önlenebilen bir hastalık olduğuna dikkat çeken Şenol, “Kızamık olan bir kişi, aşılanmamış yakın temasta bulunduğu 10 kişiden 9’una bu hastalığı bulaştırabilir. Deyim yerindeyse anahtar deliğinden bakana dahi bulaşabilecek kadar bulaşıcıdır. Virüs, havada veya enfekte yüzeylerde iki saate kadar aktif ve bulaşıcı kalır. Eksik aşılı ve aşısız, hatta aşılı kişilere dahi bulaşabilecek güçtedir. Ülkemiz, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi Kızamık ve Kızamıkçık Raporuna göre, son bir yılda 457 Kızamık vakası ile Rusya ve Tacikistan’ın ardından üçüncü ülkedir. Nisan 2022-Mayıs 2023’te bildirilen 457 vakanın 343’ü 2023 yılının Ocak ve Şubat aylarına ait olup salgının boyutu özellikle 2023 yılında gitgide artmıştır” dedi. 

2005 Kişiden 1440’ına Kızamık Tanısı Kondu

Ülkemizde 2023 yılı ilk dört ayında kızamık ön tanısıyla 2005 kişinin incelendiğine dikkat çeken Dr. Esin Şenol, “bunların 1440’ında Kızamık laboratuvar tanısıyla doğrulanmıştır. Kızamık vakalarının büyük çoğunluğu 1-9 yaş grubundadır. Kızamık nedeniyle 242 kişi hastaneye yatmıştır, bu olgular içerisinde 1-9 yaş çocuklar en yüksektir. İleri yaş kızamık olguların varlığı uzun dönem aşı ile ilgili sorun ile yüz yüze olduğumuzu göstermektedir” diye konuştu. 

Kızamık Ön Tanılarında Aşısız ve Eksik Aşılılar Çoğunlukta!

Kızamık ön tanısıyla incelenen olgularda aşısız ve eksik aşılılar çoğunlukta olduğuna dikkat çekilen toplantıda, “Özellikle Kızamık komplikasyonları ve ölüm açısından en riskli 5 yaş altında aşılanma durumu açısından vakalar değerlendirildiğinde: 1 yaş altında vakaların neredeyse tümü, 1-4 yaşta ise yarısından fazlası aşısızdır” bilgisi verildi. 

Sağlık Bakanlığı Reddedici ve Şeffaflıktan Uzak Bir Tutum İçinde! 

Sağlık otoritesinin kızamık salgınının duyulmasını engelleyecek girişimlerde bulunurken, önlemek için etkin bir rol oynama konusunda alabildiğine isteksiz davrandığına dikkat çeken Esin Şenol, “Bakanlığı’nın reddiyeci ve şeffaflıktan uzak tutumu ülkemizde Kızamık salgınının başladığı 2010 Aralık yılından itibaren değişmemiştir. Öte yandan Kızamık nedeniyle ölümler olduğuna dair sahadan bilgiler alınmaktadır.Oysa kızamık aşı ile önlenebilir bir bulaşıcı hastalık olup on yıllardır milyonlarca çocuğun ölümünün aşı ile engellendiği bilinmektedir” şeklinde konuştu. 

13 Yıl Sonra Kızamıktan Tekrar Ölüm Yaşandı!

İçerisinde bulunduğumuz yüzyılda kızamıktan ölümler yaşanmasının kabul edilemez olduğunu söyleyen Şenoş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün içinde bulunduğumuz durum ise son kızamık ölümünü yaşamamızdan 13 yıl sonra yeniden ölümlerin başladığı kaygısıdır. Ülkemizde de sağlık emekçileri başarılı bir bağışıklama programı ile kızamık hastalığını eliminasyon aşamasına kadar getirmeyi başarmıştı. 2007-2010 yılları arasında Kızamık olgu sayısı 10’u geçmiyordu. Ne oldu da yeniden kızamık salgını ve kızamığa bağlı ölümlere tanık olmaya başladık?”

Aşı Kartşıtlılığı ve Kararsızlığına Ses Çıkarılmıyor Vurgusu

“TTB olarak, halk sağlığına gönül verenler olarak bunun nedenini çok iyi biliyoruz” diyerek sözlerine devam eden Esin Şenol, “Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) ile koruyucu hizmetlerden tedavi edici hizmetlere evrilen birinci basamak ve aşı karşıtlarının yarattığı aşı kararsızlığının/tereddüdünün büyümesi ve ülkenin sağlık otoritesinin bu tereddüdü giderecek hiçbir etkili girişimde bulunmaması, sorumluluğu bireylere yüklemesidir. Sağlık Bakanlığı’nın DSÖ’ye bildirdiği veriler, 2021’de ülkenin yarısında kızamık aşısı tamamlanmış çocuk oranının yüzde 95’e ulaşamadığına, 2023’de ise 34 bölgeye ayrılarak paylaşılan verilerde iki doz aşıyı tamamlamış tek bir bölgenin dahi olmadığına işaret etmektedir. Yüzde 95 kızamık aşılı oranına erişemeyen her mahalle, ilçe, il, bölgenin salgın tehdidi altında olduğunu hatırlatıyoruz. Sağlık Bakanlığı bu aşı oranını yakalayamamıştır” dedi

2019’da Çocukluk Çağı Aşılaması Yaptırmayanların Sayısı 40 Bine Ulaştı 

Aşının, milyonlarca sakatlık ve ölümü önleyen en başarılı koruyucu halk sağlığı uygulaması olduğuna dikkat çeklien toplantıda, ülkemizde bağışıklama programının uygulanması ile yaklaşık 3 milyon çocuğun aşı ile önlenebilir hastalığa yakalanmaktan; 30.000 çocuğun da bu hastalıklar nedeniyle ölümden kurtarıldığına dikkat çekildi. Tüm bunlara rağmen özellikle pandemi ile birlikte aşı retçileri, sistemin müsamahası hatta koruması nedeniyle organize olmuş, çok sayıda kişiyi tedirgin eden yanlı ve yalan bilgileri yayan hesaplar ile “aşı tereddüdü” olanların artmasına yol açıldığına dikkat çekildi. Dr. Esin Şenol, 2019 yılında ulaşılabilen veriler doğrultusunda, çocukluk çağı aşılaması yaptırmayanların 40.000’e ulaştığını açıkladı. 

Deprem Bölgelerinde Kızamık Tehdidi!

Şenol şöyle devam etti: “Deprem nedeniyle artan nüfus hareketliliği, birinci basamak hizmetlerde ciddi aksamalar aşısız ve eksik aşılı çocukların sayısını daha da artırmıştır. Tüm bunlara aşılamaları düzenli olarak yapılmayan sistem dışı bırakılan mülteci nüfusu ve mevsimlik tarım işçileri de eklenmelidir. Sağlık Bakanlığı’nın pandemi döneminde daha da görünür hale gelen aşı konusundaki ilgisizliği ve aşı karşıtlarına karşı suskunluğu ve aşı kararsızlığını önlemeye yönelik ciddi bir çalışma yürütmemesi dikkate alındığında aşısız çocukların bu kadar yüksek olması sürpriz olmaktan çıkmaktadır. Dahası ailelerin aşı reddi ile ilgili karar sürecini kolaylaştırma, aile hekimlerini de aşı yaptırmayan çocuklarla ilgili yorucu bir süreç yerine ret butonunu işaretleme kolaycılığı sorunun boyutunu büyütmektedir. Bölge tabanlı hizmet yerine liste tabanlı hizmet, geniş ekip yerine dar ekip, sahada hizmet yerine polikliniğe daralma, aile sağlığı hemşire sayısındaki ciddi açık ve açlık sınırındaki ücretleri, artan iş listesi ve performans baskısı ile cebelleşen aile hekimliği sisteminin yapısal sorunları aşısız nüfusun gittikçe yükselmeye başlaması ile yakından ilişkilidir. Deprem bölgesinde iş çığırından çıkmış, artan hizmet gereksinimi ve depremzede sağlık çalışanlarının idari izinli sayılması göz ardı edilmiş, dahası esnek mesai ve aşı ile ilgili negatif performans askıya alınmış, afet döneminde bölge tabanlı hizmet ile koruyucu hizmet verilmesi gerçekliği yok sayılmıştır. Bu durum deprem bölgesinde başta kızamık olmak üzere birçok sağlık sorunu ile karşı karşıya kalma tehdidine yol açmaktadır. Nitekim yerelde çalışan sağlık yöneticileri ve sağlık emekçileri bunun kaygısını taşımakta ve Sağlık Bakanlığı’na hatırlatmaktadır.”

Sağlık Otoritesi Vakaları İzliyor ve Gizliyor!

“Sağlıkta dönüşüm adı altında en son depremde de enkaz altında kaldığına kahrolarak tanıklık ettiğimiz sağlık sisteminin, mevsimlik işçilerle artan toplumsal hareketlilikle, düzensiz göçlerle takibi yapılamayan insanları kaderine terk eden, üretip dünyaya dağıttığımız aşılardan dövize endeksli ulaşılamayan aşılarla baş başa bırakıldığımız birinci basamak sağlık hizmetleri…” şeklinde açıklamaya devam eden Şenol, “Ceyhun Atuf Kansu’nun “Kızamuk Ağıdı”ndaki gibi köylere ulaşamadığımızdan değil, insanların onca yoksulluk ve yoksunluklarını yok sayıp aşıya ulaşması için beklediğimizden, bir de hakikat ötesinin yalanları aramızda dolanıp inanca dönüştüğünden yeniden çocuklarımızı yitirmeye başlayacağız. Elimizde önleme olanağı var ama memleketin sağlık otoritesi vaka sayılarını gizliyor, gizlediği yetmiyor. Bu konuda konuşan meslektaşlarımızı da türlü yollarla susturmaya çalışıyor. Tereddüdü gidermek mi dediniz, aşı karşıtlarının tehdit ettiklerine dönüp bakmıyor, tehdit edeni serbest bırakıyor. Her çocuğun aşı ile önlenebilir hastalık riskinden arındırılmış bir ortamda doğma ve büyüme hakkı vardır, ödevlisi devlettir. Acilen ranta terk edilmemiş sağlık politikalarına ihtiyacımız var, sorumluluğu bireye yıkmayan, toplumu yaşama katan… Hakikati birlikte kuracağımız.”

TTB’den Kızamık Salgınını Karşı Alınacak Önlemler 

Aralık 2010’dan itibaren varlığını sürdüren, bu yıl daha da artış gösteren kızamık salgınına karşı Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan vazgeçilmesi kolaycılığına düşmeden şu önlemlerin kısa sürede alınması gerektiğini kamuoyu ile paylaşıyoruz:

  • Vaka görülen bölgelerde 6/9 ay – 15 yaş arası tüm çocuklara aşılı olup olmadığına bakılmaksızın mutlaka bir doz aşı yapılmalıdır
  • Henüz vaka görülmeyen bölgelerde 9 aydan itibaren eksik aşılı çocukların kızamık aşıları tamamlanmalıdır.
  • Özellikle ikinci doz kızamık aşı kapsamının yükseltilmesine yönelik özgün bir program geliştirilmelidir.
  • İkinci dozun ilkokul birinci sınıftan 48. aya çekilmesi ve sorumluluğunun aile hekimlerine devredilmesi ile performans dışı tutulmasının ortaya çıkarttığı 2,5 milyonu bulan aşısız okul çağı çocuk bir an önce aşılanmalıdır.
  • Aile sağlığı birimlerinde hemşire-ebe açığı bir an önce giderilmelidir. Hizmet gereksinimi yüksek olan bölgelerde mevcut bir aile hekimi bir aile sağlığı çalışanı yaklaşımından vazgeçilmeli, bu bölgelerde aile hekimi ve hemşire/ebe sayısı artırılmalıdır.
  • Tüm döküntülü hastalık yakınmaları kızamık yönünden değerlendirilmelidir.
  • Hastanelerde kızamık hastalığının yayılmasının önüne geçilmelidir. Bu bağlamda:
    • Sağlık çalışanlarının kızamığa karşı bağışıklanması,
    • Döküntülü hastalık yakınmasıyla gelenlerin hızlıca, bekleyenlerle temas süresini en aza indirecek bir akış- mekan düzenlemesiyle hizmet alması, hizmet aldıkları ortamın havalandırılması önemlidir.
  • Salgın gerçekliğinde yürütülecek aşı kampanyasının bölge tabanlı yapılması zorunludur. Vatandaşın başvurusu ile sınırlı kalınmamalı, sahaya çıkılmalıdır. Mobil aşı istasyonları ile kısa sürede aşı oranı yükseltilmelidir. 
  • Toplum aşı konusunda bilgilendirilmeli, yanlış/ yanlı haberlerin sağlık bakanlığı yetkileri tarafından da üzerine gidilmelidir. 
  • Mülteci-göçmen nüfusa yönelik koruyucu hizmetlere yoğunlaşılmalı, aşısız çocuk bırakılmamalıdır. 
  • Deprem bölgesinde depremzede sağlık çalışanlarını rahatlatan uzun süreli sağlık çalışanı görevlendirmeleri yapılmalıdır. Bu bölgede yaşam ve çalışma koşullarının zorluğu dikkate alınarak teşvik uygulamasına gidilmelidir. Bu bölgede aşının sağlanması ve korunmasına yönelik teknik destek mutlaka verilmeli, tüm aile sağlığı merkezleri ve geçici yerleşim alanlarında aşılar yapılabilir hale getirilmelidir. (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

 

 

YÖK’ten Vakıf Üniversitelerine Zam Uyarısı !

Yükseköğretim Kurulu vakıf yükseköğretim kurumlarını eğitim öğretim ücretlerine enflasyon oranının üstünde zam yapmamaları konusunda uyarıda bulundu.

Vakıf Üniversiteleri Kar Amacı Güdemez

YÖK konu hakkında şu açıklamada bulundu, “Yükseköğretim Kurulu tarafından vakıf yükseköğretim kurumlarına gönderilen “Eğitim ve Öğretim Ücreti” konulu yazıda, bazı vakıf yükseköğretim kurumlarının eğitim ve öğretim ücretlerine enflasyon oranının üzerinde zam yaptıklarına ilişkin şikâyetler olduğu belirtildi. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Mütevelli Heyetlerinin, eğitim ve öğretim ücretlerinin belirlenmesi sürecinde vakıf yükseköğretim kurumlarının kâr amacı güdemeyeceklerine ilişkin mevzuat düzenlemelerine işaret edilen yazıda öğrencilerin talep ve şikâyetlerinin dikkate alınarak bu konuda gerekli özenin gösterilmesi, eğitim ve öğretim ücreti artış sınırının enflasyonun üzerinde olmaması istendi”

Depremzede Öğrencilere Barınma, Burs ve Ücret Konularında Kolaylık Sağlanmalı

Yazıda ayrıca daha önce vakıf yükseköğretim kurumlarına duyurulan “Kahramanmaraş merkezli depremden zarar gören vatandaşlar ile öğrencilerin barınma durumları, sosyal koşullar ve sürdürülebilir öğretim süreçleri gibi çeşitli etkenlerin bir arada değerlendirildiği ve depremzede öğrencilere, eğitim ve öğretim ücretleri ile burs ve barınma ihtiyaçları konularında kolaylık sağlamaları” kararı da hatırlatıldı” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

ASM’de Katledilen Dr. Bağce’ye Son Veda: “Bir Kişi Daha Eksilmek İstemiyoruz!”

Antalya’nın Alanya İlçesi’nde boşanma aşamasındaki eşi tarafından çalıştığı aile sağlığı merkezinde bıçaklanarak öldürülen Aile Hekimi Dr. Melek Bağce ülke genelinde eş zamanlı düzenlenen anma etkinlikleri ile son yolculuğuna uğurlandı. Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taha Karaman ile görüştü. Karaman, yaşanan acı olayın ASM’lerin şiddet olayları karşısındaki savunmasızlığına vurgu yaptı, kadın cinayetlerinin politik olduğunu bu konuda yaptırımların caydırıcı olması gerektiğine işaret etti.

Aile Hekimi Melek Bağce’ye Tabip Odalarından Eş Zamanlı Anma!

Antalya’nın Alanya İlçesi’nde 5 Nolu Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde görev yapan, boşanma aşamasındaki eşi tarafından görev başındayken vahşice bıçaklanarak öldürülen Aile Hekimi Dr. Melek Bağce gözyaşlarıyla toprağa verildi. Antalya Tabip Odası, Antalya SES Şubesi, meslek örgütleri, hekimler ve sağlık emekçilerinin katılımıyla Bağce’nin katledildiği ASM önünde anma töreni yapıldı, basın açıklamasında bulunuldu. Açıklamada Aile Hekimi Bağce’nin hayattan koparılmasına sebep olanın boşanma aşamasında olan bir erkek olmadığı, kadın düşmanı politikaların sonucu olduğuna vurgu yapıldı. Dr. Melek Bağce’nin görevi başındayken ASM içerisinde vahşice öldürülmesine tepkiler ülke genelinde yankılandı. Tabip odaları ve meslek örgütleri Alanya’daki anma ile eş zamanlı olarak 12.30’da basın açıklamasında bulundu. İstanbul, Ankara, İzmir ve çok sayıda ilde hekimler ve sağlık çalışanları ASM’de gerçekleşen kadın, hekim, iş cinayetine karşı tepki gösterdi.

ASM’lerde Güvenlik Açısından Ciddi Adımlar Atılmalı!

Bilim Sağlık Haber Ajansı’na konuşan Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taha Karaman, Alanya’da aile hekiminin ASM’de katledilmesinin birçok sorunu gün yüzüne çıkarttığını söyledi. Türkiye’de kadına şiddet konusunda bir gecede bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının sonucu olarak kadın katliamlarının arttığını belirten Prof. Dr. Taha Karaman, yaşanan acı olayın ayrıca ülkede sağlık alanında ASM’lerdeki güvenlik tedbirlerinin yokluğunu da gözler önüne serdiğini kaydetti. Karaman sözlerine şöyle devam etti: “Yaşanan olay kamu otoritesi tarafından ASM’lerin güvenliği açısından ciddi adımlar atılması zorunluluğunu ortaya koymuştur. X-Ray cihazlarının ASM’lerde de olması gerekmektedir. Kişinin ASM’ye veya bir sağlık kurumuna girereken rahatlıkla, elini kolunu sallayarak, üzerinde kesici, delici, ateşli eşyalarla sağlık kurumlarına girmesi kabul edilemez, bunu engellemek gerekmektedir. Girişlerin kontrol altına alınması zorunludur. Gerekli herhangi bir olumsuz davranışta gerekli yaptırım uygulanmalıdır.”

Kadın Cinayetleri Politiktir!

Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Karaman, olayın bir diğer yönünün de kadın cinayeti olması olduğunu söyleyerek, “Kadın cinayetleri politiktir. Bunun en temel nedenlerinden birisi, kadınları koruyan maddeler içeren, yaptırım uygulanmasına olanak sağlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıdır. Kadın cinayeti işleyenlere uygulanan iyi hal indirimlerinden vazgeçilmelidir. Söyleyecek cümle bulamıyoruz” dedi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

 

 

 

Sağlıklı Ergen Beslenmesi Sağlıklı Nesiller Demektir!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Beyza Mekseliyna Adsız, Bilim Sağlık Haber Ajansı’nın ‘Sağlıklı Yaşam İçin Sağlıklı Beslen’ haber köşesinde bu hafta ergenlik döneminde beslenme konusunda dikkat çekti. Diyetisyen Adsız, ergenlik döneminde beslenme konusunda uyarı ve önerilerde bulunarak, ergenlik döneminde; zayıf, kaslı ya da ince görünmeye odaklanan çocukların birçok hastalığa yakalanabileceklerini söyledi.

Ergenlik Dönemi Beslenme Takıntılarına Dikkat!

Ergenlik dönemi beslenme konusundaki takıntıların öncelikle yeme bozukluklarına davetiye çıkarttığını belirten Adsız, “çocukların beslenme düzenleri bozulmakta ve böylece gerekli besinleri de alamamaktadırlar. Ergenlikte beslenmede sorun yaşayan çocuklarda gelişim problemleri, boy kısalığı, ciddi zayıflık ya da obezite problemlerine de sık rastlanılmaktadır. Ergenler için sağlıklı beslenme listesi oluşturularak, obezite riski azaltılabilmektedir” açıklamasında bulundu. Adsız, ailelere önerilerde bulundu ve ergenlik döneminde çocuğu olan ebeveynlere örnek oluşturması için 1 günlük örnek beslenme listesi verdi. Adsız, “Ergenlikte beslenme konusunda biz diyetisyenler ergenin yaşına, boyuna, kilosuna ve genel sağlık durumuna göre besin listeleri hazırlamaktadır” vurgusunda bulundu.

Diyetisyen Mekseliyna Adsız, ergenlikte sağlıklı beslenme için ailelerin dikkat etmesi gerekenleri şöyle sıraladı:

  • Ergenlerde beslenme sırasında protein, kalsiyum, B ve C vitaminlerinin yoğun olduğu besinlerin tüketilmesi önemlidir.
  • Kahvaltı protein içeren gıdalarla hazırlanmalıdır. (Süt, yumurta, peynir vb.)
  • Ergenlerde beslenmede ana öğünler atlanmamalı, ara öğünlerde meyve, kuruyemiş gibi yiyecekler tüketilmelidir. Ergenlik döneminde nasıl beslenmeli diyenler mutlaka öğün atlamamaya özen göstermelidir.
  • Aşırı yağlı ve tuzlu gıdalar tüketilmemelidir.
  • Paketli gıdalardan uzak durulmalıdır.
  • Ergenlikte sağlıklı beslenme için şekerli ve asitli gıdalardan uzak durulmalıdır.
  • Okul kantininden sağlıksız yemek yeme alışkanlığı bıraktırılmalıdır.

ERGENLİK DÖNEMİNDE 1 GÜNDE TÜKETEBİLECEĞİNİZ ÖRNEK BESLENME LİSTESİ

Kahvaltı: 1 bardak süt, 1 adet yumurta, 2 dilim yarım yağlı peynir, 1 kaşık bal veya pekmez, 5-7 zeytin, 2 dilim tam buğday ekmeği

Ara Öğün: 1 adet taze mevsim meyvesi, çiğ kuruyemiş

Öğle: 4 adet ızgara köfte veya organik tavuk, yeşillik veya salata,  2 dilim buğday ekmeği

Ara Öğün: 1 kase ev yoğurdu

Akşam: 1 porsiyon sebze yemeği, 3-4 kaşık makarna veya pilav, 1 kase yoğurt, 1 dilim ekmek

Ara Öğün: Bir adet taze meyve veya kuru meyve  (BSHA-Bilim Ve Sağlık Haber Ajansı)

 

 

 

Kızamık Aşılamalarında 15 İlde Sıkıntı Var

İstanbul’da kızamık salgını riskine karşı Ocak ayından itibaren hekimler uyarılarda bulunuyor. Ocak ayından bugüne dek kızamık vakalarında hızlı bir tırmanış yaşandığına dikkat çeken İstanbul Tabip Odası’nda (İTO) iki gün önce düzenlenen  toplantıda kızamık vakalarındaki yükselişin endişe verici olduğuna dikkat çekilerek, ‘salgın var’ vurgusunda bulunuldu.

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) instagram canlı yayınında İstanbul’da yaşanan kızamık salgını ve hastalık hakkında önemli açıklamalarda bulundu. BSHA Genel Yayın Yönetmeni, Gazeteci-Yazar Erkan Doğan’ın konuğu olan Dr. Ercan, “İstanbul’da kızamık salgını var. Mızrak çuvala sığmıyor. İstanbul’da yaşanan kızamık salgınında mevcut tablonun ne olduğuna dair kamuoyunun Sağlık Bakanlığı tarafından acilen aydınlatılması gerekiyor” dedi. 

Son 2 Ayda 343 Vaka!

Dr. Ercan, kızamık vakaları konusunda Sağlık Bakanlığının son 3 ayın verilerini hiçbir yerde paylaşmadığını belirterek, “Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2022 yılı Nisan ayından 2023 yılı Mart ayına kadar kızamık vakalarına ilişkin verileri var. Bu verilere göre de 10 ay içerisinde 457 vaka sayısı paylaşılıyor ve bunun 343’ü’si son iki aya ait. İstanbul Bahçelievler’deki Ocak ayında bir çocuk, Mayıs ayında da bir Uygur Türk’ü bir çocuğun kızamıktan hayatını kaybettiği bilgisini edindik. Bu çağda aşıyla önlenebilir bir hastalıktan bir tek çocuğumuzu bile kaybetmek insanlık, hekimlik adına bizi utandırıyor” diye konuştu. 

15 İlde Aşılamalarda Hedefe Ulaşılamamış

İstanbul dışındaki diğer büyük illerde; Ankara ve İzmir’de kızamık salgını var mı? sorusuna Ercan şöyle yanıt verdi: “İstanbul’da kızamık ile ilgili durumu biz hekimlerimizin yer aldığı sosyal iletişim gruplarından öğreniyoruz. Diğer büyük illerimizden bize ulaşan bir bilgi akışı yok. Ancak tabi ki diğer illerde de vakaların olması muhtemeldir.  Kızamık hastalığında, aşılama oranı düştükçe hastalığın çıkma ve yayılması artıyor. 2021 yılı Sağlık Bakanlığı verilerinde 12. ayda ve 48. ayda yapılan kızamık aşılarında yüzde 95 aşılama oranının tüm illerde sağlanması gerekiyor. Ancak  bazı illerde bu hedefin tutmadığını görüyoruz. Bunların içinde İstanbul’da var. İstanbul yüzde 90’ın altında kalmış durumda. Doğu ve Güneydoğu illerimizde de aşılama oranları sağlık ekonomik indeksleri geride kalmış durumdadır. Tespitlerimize göre; ülke genelinde 15 ilde ikinci doz kızamık aşılarında hedefe ulaşmada sıkıntı var.” 

DSÖ Salgın İlkelerinde Birinci Adım Olan ‘Şeffaflık’ Bile Atılamadı

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, DSÖ’nün salgınla mücadele konusunda belirlediği ana başlıklara değinerek bunların başında şeffaflık ilkesinin geldiğini ifade etti. Ercan sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkemiz yoğun bir göç aldı. Aşılamadaki aksaklıklar hedefe ulaşamama da bu göç dalgasının da etkisi var. Ortada ciddi bir sağlık sorun var ve çözümü de var. Bilime en uygun olan çözüm ne ise o arayıp bulunmalı ve uygulanmalıdır. Ancak bu sorunun varlığı örtbas ediliyor. Kabul edilmiyor. Salgını izleme çabası var. Kızamığın yönetiminde DSÖ’nün; ‘şeffaf olacaksınız, erken duyuru yapacaksınız, güven vereceksiniz’ ilkeleri vardır. Biz kızamık salgınında daha ilk adımı bile henüz sağlayamadık. Sağlık yönetiminde atılması uygun olan adımları atarak sahadaki nesnel durumu değerlendirip konuşmamız lazım. Kontrolsüz göç sorunu ve beraberinde getirdiği problemler çözülebilir. Yeter ki bu konuda kafa yoran, STK’lar, meslek örgütleriyle iletişim kurulabilinsin, destek alınsın. Sağlık Bakanlığı’nın ortak bir akıl geliştirme çabası göstermesi gereklidir.”

Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19 pandemisinde olduğu gibi İstanbul’da yaşanan kızamık salgınına ilişkin Turkuvaz tablo paylaşımı, aşılama oranlarını açıklaması, ilçe bazlı aşılama çalışmalarına ağırlık vermesi ve kızamık vaka takipleri gerçekleştirmesinin gerektiğine işaret eden Dr. Ercan, “Ayrıca Sağlık Bakanlığının  vatandaşa yönelik bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları yapması gereklidir” diye konuştu. 

Ailelere Çağrı!

Kızamıkta bağışıklık çalışmalarının ülkemizde 1980 sonrasında başladığına dikkat çeken İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ercan, “Bir kızamık gerçeği var. Ailelere sesleniyoruz ve bu dönemde çocuklarının 12. Ay ve 48. ay aşılarını mutlaka ASM’lere giderek yaptırsınlar. Bunun yanında 9 aylık bebeklere de aşı yapılması lazım ki salgın günlerinde çocuklarının korunması daha iyi olsun. Eğer bir çocuğun 1 yaşında kızamık aşısı yapıldıysa, bu çocuğa aşı yapılmasına gerek yok. Yetişkinler için ise; kızamık geçirdiyse bu kişilere de aşıya gerek yok. Ama eğer kızamık hastalığı geçirdiğine dair dair net bir bilgisi yoksa aşı olmalıdır. Sağlık personeli ise riskli gruptadır ve o kişi de aşı olmalıdır. Kızamığın geçirilip geçirilmediği bilinmiyorsa, antikor testiyle bu tespit edilebilinir. Ancak bizim risk grubumuz şu anda kızamık hastalığının ölümcül etkisinin en çok etkilediği çocuklardır. Çocuklar ve ileri yaş grubunu daha fazla etkiliyor ve hastalık ölümcül seyredebiliyor. 3 yaşında olan çocuğu için anne 4 yaş aşısını beklemelidir” şeklinde ailelere seslendi. 

Çocuğunuzda Ateş ve Döküntü Varsa Hastaneye Başvurun!

 Ailelere kızamık hastalığı belirtileri ile ilgili bilgi veren Dr. Ercan, “Eğer çocuklarınızda ateş ve döküntü öyküsü başladıysa bu içerisinde bulunduğumuz dönemde ilk aklınıza gelecek olan şey ‘çocuğum kızamık olabilir’ düşüncesi olmalıdır. Kızamık açısından çocuklarında bu tür şikayetleri gören ailelere dikkat etmeliler ve vakit kaybetmeden aile sağlığı merkezine ya da bir hastaneye başvurmalıdır. Kızamık korunması çok basit bir hastalıktır. Aşıların yüzde 95 koruyuculuğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Uygun dozlar yapılmışsa, yüzde yüze yakın korunabilir. Aile sağlığı merkezlerinde kızamık aşıları ücretsiz yapılmaktadır, tedarikte bir sorun yok. Tek yapılması gereken kızamık aşısı için aile sağlığı merkezleriyle irtibata geçmektir” şeklinde uyarılarda bulundu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) 

 

HEP-SEN’den ILO’ya ‘Sorumluluk Al’ Çağrısı!

Türkiye’de memur sendikalarına uygulanan baraj hamlelerine karşı gözler Anayasa Mahkemesi’ndeyken, memur sendikaları yüzde 2 baraj uygulamasına karşı bir hamle de Türkiye’nin 1932 yılından beri üyesi olduğu, Uluslararası Çalışma Örgütü’nden (ILO) bekliyor. Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) sendikaların ILO’ya yakın zamanda kitlesel olarak kamuoyu önünde çağrıda bulunacağı bilgisini alarak ILO Ankara’ya ulaştı. BSHA’nın bilgi ve görüş talebine henüz ILO Türkiye’den bir yanıt alınamadı. Konuyla ilgili olarak sosyal medya üzerinden ILO’ya çağrıda bulunan ve kısa bir süre önce de ABD’nin en büyük kayıtlı hemşire ve profesyonel birliği kuruluşlarından biri olan National Nurses United’a (NNU) bağlı Global Nurses United’a (GNU) resmen üye olan sendika HEP-SEN ile görüşen BSHA, Genel Başkan Yunus Şimşek’ten ‘Yüzde 2 barajı konusunda ILO’dan beklentiler’ ile ilgili bilgi aldı. 

ILO’nun Sesizliği Kabul Edilebilir Değil!

Mayıs ayında sendika sayımları gerçekleştirildi ve yüzde 2 barajına tepki gösteren sendikalar haksızlığa karşı mücadele çağrıları yapmaya başladı. Sendikalar arasında birleşmeler gerçekleşti ve büyük çaplı birleşme çağrıları kamuoyuna yansıdı. Türkiye’nin de üyesi olduğu ILO’ya da sendikalardan çağrılar yapılmaya başlandı. Örgütlenme ve sendikalaşmada uygulanan ve haksız rekabete neden olan yüzde 2 barajına karşı, ILO’ya ‘ses ver’ çağrısı yapan sendikalardan biri olan Hemşireler ve Tüm Sağlık Profesyonelleri Sendikası’nın (HEP-SEN) Genel Başkanı Yunus Şimşek, BSHA’ya konuştu. Şimşek, ILO’nun sessizliğinin kabul edilebilir olmadığını belirterek, “sendikaların hak arayışını duyun, antidemokratik yüzde 2 barajı uygulamasına karşı istikrarlı sessizliğinizi bozun” çağrısı yaptı. 

“ILO Türkiye Ofisini Sorumluluğa Davet Ediyoruz”

ILO’ya seslenen sendikalardan biri olan, HEP-SEN Genel Başkanı Yunus Şimşek açıklamasında, “Türkiye’de kamu sendikacılığına karşı anti demokratik uygulamalar var. ILO’nun, Türkiye’de taraf olduğu 87,98 ve 151 nolu sözleşmelerine direk müdahale ediliyor. Yüzde 2 baraj meselesi şu anda Anayasa Mahkemesi’nde karar aşamasındadır. Ancak ILO’nun da bu konuyla ilgili hiçbir açıklama ve yorum yapmaması sessiz kalması normal bir durum değildir. ILO’nun bu durum karşısında bu kadar pasif olmasını kabullenmiyoruz. HEP-SEN olarak ILO’nun Türkiye ofisini sorumluluğa davet ediyoruz. Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş olarak sürece müdahil olmasını ya da diyalog kapısını açmasını talep ediyoruz” dedi. 

“ILO İstikrarlı Bir Sessizliğe Büründü!”

Şimşek açıklamalarında sendikal süreçte baraj hamlelerinin geçmişe dönük bilgilerini vererek devam etti ve ILO’ya seslendi: “Son iki yılda baraj hamleleri gerçekleştirilerek önce yüzde 1 barajı getirildi. Danıştay tarafından iptal edildi. Sendikal baraj hamleleri getirilmesiyle adil ve özgürlükçü sendikal faaliyetler ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu noktada Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Türkiye’de taraf olduğu sözleşmelerine bir müdahale vardır.  Anayasamızın 90’ıncı maddesi açıktır ve uluslararası sözleşmeleri Anayasanın da üzerindedir. Ancak bu söz konusu uluslararası sözleşmeler ihlal edilirken ILO’nun ne Türkiye ofisi ne de Genel Merkezi herhangi bir yorum dahi yapmaktan kaçındı. İstikrarlı bir sessizliğe büründü. Baraj süreçleri yaşanırken ILO Genel Merkezi bilgilendirildi. Ardından Danıştay’ın yüzde 1 barajını hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na hem de uluslararası hukuktan doğan anlaşmalara aykırı olması nedeniyle iptal etti. Kısa bir süre sonra bu sefer 375 Sayılı Kanunda bir değişiklik yapılarak TBMM’den kanunsuz kanun geçirildi ve yüzde 1’lük baraj yüzde2’ye çıkarıldı. Adil eşit bir örgütlenme önünde barajlar konulamaz bu demokratik değildir. Bir kişinin örgütlenme özgürlüğü varsa örgütlenmeme özgürlüğü de vardır. Bu durum kişinin sendikalı olmama özgürlüğü de kısıtlayan bir durumdur. Çünkü siz 3 ayda bir bir ikramiye vererek aslında kişinin örgütlenmeme özgürlüğü de engelliyorsunuz. Kişiyi cezalandırıyorsunuz. Yüzde 2’nin üzerinde kalan sendikalara 3 ayda bir 900 küsur TL, altında kalan sendikalara da yaklaşık 250-300 TL bir rakam vererek yeni kurulan sendikaları cezalandırıyorsunuz. Adil, eşit bir zeminde örgütlenmeme gerçekleşiyor. Bunun yanında askerler, polisler, yargı mensupları devlet memuru oldukları halde sendikalara üye olamıyorlar. Bun meslek grupları da ayrıca sendikalara üye olma hakkından mahrum bırakılıyor.”

ILO’nun 3’lü Mekanizmasına Müdahale Var!

Hem Anayasa’nın hem de ILO ile imzalanan uluslararası sözleşmelerin çiğnendiğini belirten Yunus Şimşek, twitter üzerinden etkinlik gerçekleştirerek ILO’ya seslerini duyurmaya çalıştıklarını ancak geçmişte olduğu gibi bugün de hala bir yanıt alamadıklarını söyledi. Genel Başkan Şimşek sözlerini şöyle sürdürdü: “ILO’nun 87,98 ve 151 nolu sözleşmelerine direk müdahale ediliyor. Yüzde 2 baraj meselesi şu anda Anayasa Mahkemesi’nde karar aşamasındadır. Ancak ILO’nun da bu konuyla ilgili hiçbir açıklama ve yorum yapmaması sessiz kalması normal bir durum değildir. ILO’nun üçlü bir mekanizması söz konusudur. Bu üçlü mekanizma nedir? İşçi, işveren ve hükümet. ILO’nun temel aldığı bu üçlü mekanizmanın işçi kanadını vuran bir durum söz konusudur. Ve bu üçlü mekanizma çökmüş durumdadır. ILO’nun bu üçlü mekanizmanın bir tarafında antidemokratik bir müdahale varken, sessiz kalması anlaşılır gibi değildir. Biz HEP-SEN olarak bu sessizliğin nedenini kendilerine de sorduk ve sormaya devam edeceğiz. Burada yine ILO baştaki sessizliğini sürdürdü ancak bu tavır ILO’nın varoluş amacına da aykırı kanaatindeyiz. HEP-SEN olarak ILO’nun Türkiye ofisini sorumluluğa davet ediyoruz. Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş olarak sürece müdahil olmasını, sessiz kalmamasını ve diyalog kapısını açmasını talep ediyoruz.”

ILO’nun Pasif Kalmasını Kabullenemiyoruz!

“ILO’dan taleplerimiz beklenen düzeyde cevaplanmadı sadece ILO raporlarında geçeceği belirtildi. Ancak biz ILO’nun bu durum karşısında bu kadar pasif olmasını kabullenmiyoruz” diyerek açıklamasına devam eden Şimşek, “Hükümetlerle görüşme yapabilen bir kuruluş, bu konuda hükümetlerden bilgilendirme talep edebilir, görüş sunabilir ya da yargı sürecinde olan bir durumun daha kısa sürede sonlanmasını talep edebilir. Bu kadar antidemokratik uygulama meydana gelirken ILO’nun bu sessizliği anlaşılır gibi değildir. ILO Genel Merkezine de başvurular bir takım sendikalar tarafından gerçekleştirildi. Yine de herhangi bir cevap alamadık ancak bizlerin de üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlar var. Bu kuruluşlarda ayrıca bu antidemokratik uygulama hakkında tarafımızdan bilgilendirilmiştir” dedi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

 

“Aile Sağlığı Merkezlerinde Şiddet Olaylarına Karşı ‘0’ Tedbir!”

Sağlıkta şiddet olaylarına bir yenisi daha eklendi. Alanya’da 5 Nolu Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Aile Hekimi Dr. Melek Bağce’nin dün görevi başında eşi tarafından bıçakla öldürülmesi ile ülkemizde Aile Sağlığı Merkezleri’nin (ASM) şiddet ve saldırı olaylarına karşı ne kadar hazırlıklı olduğu, ne gibi tedbirler alındığı, aile sağlığı merkezlerinde; X-Ray cihazları, güvenlik görevlisi, dedektör bulundurulması gibi önleyici unsurların ne düzeyde olduğu gibi soruları yeniden sorulmaya başlandı. Bundan neredeyse 1 yıl önce yine bir ASM’de bir kadın hemşire silahla vahşice katledilmişti. Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu (TTB AHEK) Başkanı Dr. Emrah Kırımlı ile görüştü.

“Beton Kadar Değerimiz Yok!”

ASM’lerde sağlıkta şiddete karşı Sağlık Bakanlığı tarafından ne gibi önlemler alınıyor? Aile hekimleri, sağlık çalışanlarının ASM’lerde güvenlik konusunda çalışma koşulları nasıl? gibi pek çok konuda BSHA’ya konuşan Başkan Kırımlı, “ASM’lerde Sağlık Bakanlığı sağlıkta şiddet karşısında sıfır önlem alıyor” tespitinde bulunarak, “Namlunun ucunda çalışıyoruz, can güvenliğimiz tehlikede. Bir inşaatta işçi ölüyor, inşaat çalışması duruyor. Dün bir meslektaşımız öldürüldü, ASM çalışanlarına işinize gelin denildi. Beton kadar değerimiz” yok tepkisinde bulundu. 

Kartal’da 10 Nolu ASM’de Hemşire Erez Silahla Katledilmişti!

İstanbul Kartal Yunus Emre Mahallesi’ndeki 10 Nolu ASM’de görevli Hemşire Ömür Erez’in silahla ateş edilerek öldürülmesinin ardından daha bir yıl bile geçmeden yine bir ASM’de bu kez de bir aile hekimi Dr. Melek Bağce vahşice katledildi. ASM’lerin sağlıkta şiddet karşısındaki savunmasızlığına son verilecek mi? “Sağlık Bakanlığı ASM’lerde sıfır güvenlik tedbiri ile hayatlarımızı tehlikeye atıyor” diyen TTB AHEK Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, “Artık Bizden başka birlerinin bir şey yapması lazım” dedi. 

 “Bu Olay Bir İş Cinayetidir, Sorumlusu Önceden Tedbir Almayan Sağlık Bakanıdır!”

ASM’lerde  sağlıkta şiddete karşı önleyici tedbirlerin alınması ile ilgili açıklamada bulunan TTB AHEK Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, Antalya’nın Alanya İlçesi’nde bulunan 5 Nolu Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından bıçakla öldürülen Aile Hekimi Dr. Melek Bağce’nin katledilmesinin bir kadın cinayeti olarak kayıtlara geçmesinin yanında ayrıca bir iş cinayeti olduğunu söyledi. ASM’lerde çalışanların güvenliği için ‘sıfır tedbir’ vurgusunda bulunan Kırımlı, “Şu anda orada katledilen meslektaşımızla birlikte mesai yapan diğer sağlık çalışanları kadın arkadaşlarımız ve personel olayın ertesi günü yani bugün işe gitmek zorunda kalmışlardır. Bu iş bu kadar normal gösteriliyor. Ülkemizde kadın cinayetleri, sağlıkta şiddet olayları ve cinayetleri meşruluk kazandırılarak normalleştirilmektedir. Bir AVM’ye silahla girilemiyorken bir ASM’ye kesici aletle ve silahla rahatça giriş yapılabiliyor. Katmanlaşmış problemler sağlıkta, kadına, hayvana, çocuğa şiddet de gittikçe artıyor. 9 Ağustos 2022’de bir kadın hemşiremiz Ömür Erez, Kartal Yunus Emre Mahallesi’ndeki 10 Nolu Aile Sağlığı Merkezi’nde öldürülmüştü. Aradan daha 1 sene geçmeden yine benzer bir olayla karşı karşıyayız. ASM’lerde kaderimize teslim mi olmalıyız? Böyle mi yaşamak zorundayız? Aile hekimlerinde güvenlik önlemleri sıfır seviyesindedir. Yaşanan cinayet devletin kamu kurumunda işlenmiştir. Ve bu bir iş cinayetidir. Aralarında husumet varmış, boşanıyorlarmış gibi bahanelerle adli bir vaka olarak kayıtlara geçirilmemelidir. Bu olayın sorumlusu 9 Ağustos’ta Kartal’da ASM’de katledilen hemşire Ömür Erez ve Konya’da görev yaptığı hastanede uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Doktor Ekrem Karakaya gibi meslektaşlarımız öldürüldükten sonra alınacağını söyleyen tedbirleri almayan Sağlık Bakanımızdır. Bizim işverenimiz odur, bu ölümlerin birincil sorumlusu kendisidir” dedi. 

Hangi ASM’de Dedektör Var?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘buralara dedektör alacağız’ açıklaması olduğunu ifade eden Kırımlı, Sağlık Bakanlığı tarafından hangi kurumlarda bir dedektör temini yapılıp yapılmadığını sordu. Konya’da görev yaptğı hastanede silahla öldürülen doktor Ekrem Karakaya’yı da hatırlatan TTB AHEK Başkanı Dr. Kırımlı şunları kaydetti: “Artık kabullenilmiş bir çaresizlik içerisindeyiz. Bizler de depresyondayız. Doktorlar, sağlık emekçileri can güvenliklerinin olmadığı bir yerde durmak istemiyorlar. İşinizin gereğini yapmaya çalışıyorsunuz ama gelip sizi öldürebiliyorlar.”

Sağlık Emekçilerinin Beton Kadar Değeri Yok!

 “Bir inşaatta bir işçi ölse o inşaat mühürleniyor. Bizim bir inşaattaki beton kadar değerimiz yok” diyerek tepkisini dile getiren Emrah Kırımlı şunları söyledi: “Bizim değerimiz yoksa bu memlekette sağlığın da kıymeti yok. ASM’lerde resmi hiçbir tedbir alınmıyor, güvenlik ile ilgili hiçbir adım atılmıyor. Sağlık Bakanlığı neye bakıyor? Hasta geldi, isteği yapıldı mı? Buna bakıyor. 25 yıllık hekimim hayatımda ilk defa odamdan çıktım. Çünkü şiddete uğrayacağımı düşündüm. Esas mesele burada az sayıda personelin ve çoğunlukla kadınların çalıştığı, mahalle aralarında, apartman altlarındaki ASM’lerde güvenlik anlamında kamu otoritesi tarafından hiçbir önlem alınmıyor olmasıdır. Yüzlerce aile sağlığı merkezi var ve bu kamu kurumlarda insanlar güvensiz, namlunun ucunda canlarını tehlikeye atarak çalışıyorlar. Toplumda bunu unutmamıza izin vermiyor ki bir sene geçmeden bir kişi daha öldürüldü. Sağlık Bakanlığı da hala sıfır tedbirle bu sorunu devam ettiriyor. Artık bizden başkasının bir şey yapması gerekiyor! Bir insan öldürülmüş en azından o kurumun bir durdurulması gerekiyor, yas tutulmasına bile müsaade edilmiyor. Yarın işinizin başına gelin deniyor.”

Sağlık Bakanımız Bir Tweet Bile Atmıyor?

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın Alanya’da yaşanan olay karşısında sessiz kaldığını söyleyen Kırımlı, “Bakan Koca bu olaylar karşısında sessiz kalıyor. Bir tane tweet bile attı mı gördünüz mü? Bir hekim çalışanı öldürüldü. Ne zaman tweet atılıyor? Biz grev yaparsak tweet atılıyor. Bu olayların önlenmesi için Türkiye’nin sağlık hizmetlerini durdurmak zorunda mıyız? Güvenliksiz çalışıyoruz. Can güvenliğimiz tehlikede” diye konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

 

Alanya’da Kadın Doktor Çalıştığı ASM’de Eşi Tarafından Öldürüldü!

Türkiye’de kadın katliamlarına bir yenisi daha eklendi. Bu kez katledilen aynı zamanda kamuda görevli bir aile hekimiydi. Antalya’nın Alanya İlçesi’nde Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Dr. Melek Bağce adlı aile hekimi, görevli olduğu ASM’de boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürüldü. Yaşanan olay ile ilgili Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) TTB) AHEK Üyesi ve SES Antalya Şubesi Eş Başkanı Dr. Kaan Taşer’den bilgi aldı. Dr. Taşer, yaşanan olayın bir ASM’de gerçekleştiğinin altını çizerek şunları söyledi: “ASM’lerde görevli kamu çalışanları olarak can güvenliğimizin sağlanması devletin sorumluluğundadır. Yaşanan olay sonrasında ASM’deki çalışanların travmaları gözardı edilmiş, idari izinli sayılmamışlardır. Bu yaşanan olay bir kadın ve hekim cinayeti olmasının yanında aynı zamanda bir iş yeri cinayetidir” dedi. 

ASM’de Bıçakla Cinayet İşledi, Silahla Kendini Vurdu!

Alanya 5’nolu Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Aile Hekimi Dr. Melek Bağce boşanma aşamasında olduğu eşi röntgen teknisyeni Mustafa Bağce tarafından görevli olduğu ASM’de öldürüldü. İstanbul’da bir hastanede görevli olduğu öğrenilen eş, Aile Hekimi Melek Bağce’yi rehin alarak görevli olduğu ASM’de bıçakla öldürdükten sonra silahla kendi hayatına son verdi. Hekim ve kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklenirken ASM’lerin sağlıkta şiddete karşı korunmasızlığı da bir kez daha ortaya çıktı. Aile Hekimi Dr. Melek Bağce’nin, Antalya Tabip Odası tarafından yarın saat 12.30’da 5 Nolu ASM önünde düzenlenecek törenin ardından toprağa verileceği öğrenildi. Yaşanan acı olay ülke genelinde tabip odaları ve meslek örgütleri tarafından kınandı. 

TTB AHEK Antalya: Bu Yaşanan Olay Bir İş Cinayetidir!

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu (AHEK) Üyesi, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Antalya Şubesi Eş Başkanı Dr. Kaan Taşer, 5 Nolu Aile Sağlığı Merkezi’nde Aile Hekimi kadın doktor Melek Bağce’nin katledilmesi olayı ile ilgili Bilim Sağlık Haber Ajansı’na konuştu. Yaşanan olayın aile sağlığı merkezlerinde güvenlik önlemleri açısından sıfır noktasında olduğunu söyleyerek şunları kaydetti: “Yaşanan acı olayın ardından kurumda görevli diğer çalışan sağlık emekçilerinin yaşadıkları travma gözardı ediliyor, personellerin idari izinli sayılmaları gerekirken işe devam etmeleri isteniyor. Bizler ASM’lerde ne kadar çok isek kendimizi o kadar güvende hissediyoruz. Yeri geliyor bazen tek hekim görevli oluyor ve boş kalabiliyor. Güvenliği sağlamak yasa gereği kamu otoritesinin görevidir. Bizler aile hekimleri her ne kadar sözleşmeli statüde olsak da kamu çalışanıyız. Devlet nasıl ki depreme karşı kamu binalarının güvenliğini sağlamakla sorumluysa, kamu kurumunda çalışan insanların da can güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bizler hepimiz bu güven altında insani koşullarda çalışmak istiyoruz. Ama ne yazık ki çalışamıyoruz, çalıştırılmıyoruz. Kapıda dedektör konacak bir alanımız yok. İnsanların kışkırtılmış sağlık talepleriyle karşılaşıyoruz ve olmayacak isteklere hayır demek gerektiğinde şiddetle burun buruna kalıyoruz. Dolayısıyla biz bunu usulünce uygun bir dille günümüzü kurtarmak ve akşam evimize sağ salim dönme gayretindeyiz. Sabah evden birçok arkadaşımız ailesiyle helalleşerek çıkıyor. Kaderci yaklaşımdan yana değiliz olmamalıyız ama maalesef Sağlık Bakanlığına bağlı aile sağlığı merkezlerinin sorunları bunlar biz bu kadere boyun eğmek istemiyoruz. Şiddet kaderimiz olmamalıdır. Bu yaşanan aynı zamanda bir iş kazasıdır, iş cinayetidir” dedi.

Antalya Tabip Odası: “Şiddetle Mücadelemizi Sürdüreceğiz!”

Yaşanan acı olayla ilgili Antalya Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu açıklamasında, “Ülkemizde son zamanlarda şiddet iklimi ve kadına yönelik şiddet haberleri ile her gün sarsılıyoruz. Alanya 5 numaralı ASM’de görevli Dr. Melek Bağce’nin boşanma aşamasındaki eşi tarafından çalıştığı ASM’de rehin alınarak hunharca katledildiğini öğrendik. Meslektaşımızın ailesi ve yakınlarına ve tüm sağlık emekçilerine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Kadına ve hekime yönelik şiddet olayları başta olmak üzere şiddetin her türlüsüne karşı örgütlü mücadelemizi sürdüreceğiz” mesajı verdi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

MEB’e Saldırılara Rağmen Başarıya Ulaştık!

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) koltuğuna yeni oturan Bakan Yusuf Tekin, deprem bölgesi dışındaki 71 ilin il milli eğitim müdürleriyle bir toplantı düzenleyerek bir araya geldi. Başkent Öğretmenevi’nde dün düzenlenen toplantıda Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yeni dönemde her fırsatta, belli aralıklarla eğitim yöneticileri ve öğretmenlerle bir araya gelerek istişarelerde bulunacaklarını ifade etti. Bakan Tekin’in toplantıda Millî Eğitim Bakanlığının geçmiş yıllarda olduğu gibi zaman zaman belli kesimlerce çeşitli saldırılara ve iftiralara maruz kaldığını söyleyerek, bu saldırılara ve karalama kampanyalarına karşı mücadele ettiklerini kaydetti. 

Bakan Tekin’den İl Müdürlerine ‘Ekip Ruhu’ Vurgusu!

Bütün saldırılara rağmen Milli Eğitim Bakanlığınca gerçekleştirilen uygulamaların başarıya ulaştığını belirten Tekin şunları söyledi: “Millî Eğitim Bakanlığında tüm bunlara rağmen başarılı olduysak bunun yegâne sebebi aramızda kurduğumuz güçlü kardeşlik ve istişare kültürü oldu. Attığımız her adımı, yaptığımız her işi il müdürlerimizle, Bakanlıktaki arkadaşlarımızla konuşarak yaptık. Bize bu mücadelede güç veren en önemli husus, buydu. Geçmişte böyle bir çalışma ortamı, böyle bir iklim oluşturmuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve bizlerin de gönülden sahip çıktığı Türkiye Yüzyılı inşası sürecinde bir yerde yer alacaksak, bu inşayı birlikte gerçekleştireceksek bunun yolu, yeniden ekip ruhuyla hareket edebileceğimiz bir ortamın oluşturulmasından geçer” değerlendirmesinde bulundu. 

“Türkiye Yüzyılının İnşaası İçin Hiçbir Fedakarlıktan Kaçınmayacağız!”

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, eğitim ailesi olarak Türkiye Yüzyılı’nın inşası için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacaklarını vurgulayarak il milli eğitim müdürlerine seslendi: “Sizlere gönülden bir çağrıda bulunuyorum: Bu mücadeleyi birlikte yürütelim. Türkiye’nin maarif sistemine katkı verebilecek, gelecek kuşakların inşa edilmesini temin edecek adımları hep beraber atalım. Birlikte yol yürüdüğümüz takdirde bu süreçte başarıya ulaşacağımıza inanıyorum.” 

MEB Maarif Davası İçin Mücadele Edecek

Millî Eğitim Bakanlığı’nın, bütün mensuplarıyla tek yürek olarak aynı ideal doğrultusunda maarif davası için mücadelesine devam edeceği vurgusunda bulunan Tekin, sözlerine şöyle devam etti: “Buradan ayrılıp ilinize vardığınızda öğretmenlerimiz başta olmak üzere il müdür yardımcılarımız, ilçe müdürlerimiz, şube müdürlerimiz, okul müdürlerimiz ve idari personelimizle hep beraber bir aile ortamı oluşturmaya çaba sarf etmenizi arzu ediyorum. Ancak bunu yaparsak başarılı olabiliriz. Bizim kısa vadede gündemimizdeki en önemli adım, bu. Yoldaki yürüyüş adabımızı, yürüyüş usulümüzü bir harmoni üretecek şekilde inşa etmek. Ben birlikte yol yürüyeceğimiz arkadaşlarımızın her daim arkasında olacağımı deklare ediyorum. Yeter ki vicdanımıza, maddi ve manevi sorumluluklarımıza ve bu ülkeyle ilgili hayallerimize uygun hareket edelim. İnşallah, bu şekilde yola çıkacağız.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

 

İTO’dan Kızamık Salgını Alarmı: Çocuk Ölümleri Yaşanıyor!

İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından kızamık vakalarının artması nedeniyle bugün düzenlenen basın toplantısında Ocak ayından bu yana kızamık salgını riskine dikkat çekmeye çalışıldığı, Bahçelievler semtinde bir bebeğin hayatını kaybettiği bilgisi paylaşıldı. Ayrıca, Mayıs ayında da Çin’den gelen bir Uygur Türk’ü bir bebeğin de hayatını kaybettiğinin bilindiğini belirten İTO Yönetim Kurulu, kızamık salgını riskine karşı vatandaşlara, “çocuklarınızı aile hekimliklerine aşıya götürün” çağrısı yaptı. Toplantıda Sağlık Bakanlığı’na da kızamık vakaları ile ilgili veri paylaşımı çağrısında bulunuldu, “rakamlara ulaşamıyoruz şeffaf bilgi paylaşımı yapılmıyor” açıklamasında bulunuldu. 

İstanbul’da Kızamık Vakalarındaki Artış Endişe Verici!

Türkiye’de kızamık vakalarında İstanbul’da artışların yaşanması nedeniyle hekimler aşılamanın önemine dikkat çekiyor. İTO’da bugün saat 12.30’da Cağaloğlu binasında düzenlenen basın toplantısında “İstanbul’da kızamık hastalığındaki artış endişe verici, kaybedilen çocuklar var, bu seyir en kısa zamanda önlenmelidir” açıklamasında bulunuldu. Toplantıda İTO yönetim kurulu üyeleri Dr. Saffet Ercan, Dr. Esin Tuncay, Dr. Hacer Ayşen Yavru ve Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimli Kolu Üyesi Dr. Özden Güngör İstanbul’da her geçen gün artan kızamık vakaları hakkında bilgi vererek önemli açıklamalar yaptı. 

Kızamıktan Çocuklarımızı Kaybetmeye Tahammülümüz Yok!

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, hastalıkların  ortaya çıkıp da büyük insan topluluklarına yayılarak bir halk sağlığı sorununa yol açmadan önce yapılması gereken koruyucu hekimlik uygulamalarını, kamu otoritesine hatırlatmak ve onları bu konuda gereken tedbirleri almaya zorlamanın, meslek odası olarak en önemli sorumluluklarından olduğuna vurguda bulundu. İTO yönetim kurulu üyeleri açıklamalarına şöyle devam etti: “Kızamık hastalığıyla ilgili kötü gidişata dikkat çekmek için toplanmış bulunuyoruz, çünkü İstanbul’da kızamık hastalığında endişe verici bir artış olduğunu ve ne yazık ki kızamık salgını nedeniyle kaybedilen çocuklar olduğunu biliyoruz. Kızamık, tarihi çok eskilere dayanan ve milyonlarca insanın hayatına ve ondan daha fazlasının sakat kalmasına yol açan, bulaştırıcılığı yüksek bir hastalıktır. Ancak yaklaşık yarım asırdır uygulanan aşısıyla günümüzde önlenebilir bir hastalık olan kızamıktan çocuklarımızı kaybetmeye tahammülümüz yok.”

Kızamık Salgınıyla Mücadelede Aşılama Vurgusu

Toplantıda kızamık hastalığında, 1980’de yaygın aşılama başlamadan önce, dünya çapında her yıl tahmini 2,6 milyon ölüme neden olurken, hızlandırılmış küresel aşılama programları ölümlerin azaltılmasında büyük bir etkiye sahip olduğu bilgisini paylaşan İTO basın toplantısındaki açıklamada, “Bu sayı 2011’de yılda 158 bine gerilemiştir. DSÖ, 2000-2013 yılları arasındaki dönemde aşılama ile tahminen 15,6 milyon ölümün önlendiğini bildirmiştir. Buna karşılık DSÖ, ülkemizin de içinde yer aldığı Avrupa Bölgesinin Kızamık Eliminasyon(virüsün dolaşımının durdurulması ) hedefi olarak önce 2010 yılını, o hedef olmayınca 2015 yılını belirlemesine rağmen bu hedeflere günümüze kadar ulaşamamıştır. Ülkemiz de bu hedeften oldukça uzaktır. Nitekim, Nisan 2022 – Mart 2023 tarihleri arasında Avrupa’daki kızamık olgu sayılarına göre Rusya ve Tacikistan’dan sonra 457 olgu ile Türkiye gelmektedir. Bu sayının 343’ü de 2023’ün Ocak ve Şubat aylarına aittir” bilgileri paylaşıldı. 

Rakamlara Ulaşamıyoruz!

Sahada çalışan meslektaşlardan edindikleri bilgiler doğrultusunda Mart ayından itibaren yeni olguların olduğunu açıklayan İTO Yönetim Kurulu Üyeleri, “Sağlık Bakanlığı’nın verilerin paylaşımında Covid-19 Pandemisi’ndeki şeffaf olmayan tutumunu devam ettirmesi sebebiyle rakamlara ulaşamıyoruz. Oysaki epidemiyoloji biliminin genel kurallarına göre, salgınlarda kamu otoritesi güven inşa etmeli, erken duyurmalı ve şeffaf olmalıdır. Sağlık Bakanlığı salgın yönetiminde sergilediği pratikle bu üç maddenin tümünü ihlal etmektedir” şeklinde açıklama yaptı. 

Kızamık Virüsünün Durması İçin Yüzde 95 Aşılama Şart!

Kızamık virüsünün dolaşımının durdurulabilmesi toplumun yüzde 92-95’inin kızamık aşısıyla aşılanmış olması gerektiğine dikkat çeken İTO, Sağlık Bakanlığı’nın DSÖ ile paylaştığı 2021 verilerinde İstanbul dâhil olmak üzere ülkemizin birçok şehrinde bu orana ulaşılamadığını gördüklerini belirtti. 

Aşı Karşıtlığı ve Kararsızlığı Birincil Neden

İTO yönetim kurulu üyeleri  kızamık vakalarındaki artışa ilişkin nedenleri şöyle sıraladı: “Aşı reddi ve aşı kararsızlığı: Bu sorun giderek büyüyen bir krize dönüşmektedir ülkemizde.2011 yılında 18 aile çocuğuna aşı yaptırmak istemezken 2018 yılında bu rakam 23 bine çıkmıştır. 2015 yılında çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen bir babanın açmış olduğu davada Anayasa Mahkemesi’nin yetersiz yasal mevzuata dayanarak babayı haklı bulmasının etkisiyle aşıyı reddeden ailelerin sayısındaki tırmanış, corona virüs aşılamaları döneminde bilim dışı, aşı karşıtı çevrelerin yol açtığı bilgi kirliliğiyle daha da artırmıştır. Göç olgusu: Son yıllarda çeşitli ülkelerden insanların kontrolsüz bir göçle ülkemize sığınmak zorunda kalmaları ve bazıları kayıt dışı bir statüde yaşayan bu nüfusun aşılamalarında yaşanan güçlükler. Yurt içi bölgeler arasında mevsimlik işçiler nedeniyle yaşanan göçler de bu kapsamda değerlendirilebilir.  Aşı takviminde yapılan plansız değişiklik: 2020 yılında ulusal bağışıklama programında yapılan değişiklikle ilkokul 1.sınıfta yapılan kızamık aşısının ikinci dozu 4 yaşa çekilerek arada kalan 5 ve 6 yaşındaki 3 milyona yakın çocuğun aşılamasında yaşanan aksamalar. Bağışıklamada yaşanan bölgeler arası eşitsizlikler: Bilhassa doğu ve güneydoğu illerinde yaşayan nüfusun aşıya ulaşımında yaşanan güçlükler. Kayıt altına alınamamış nüfus: Herhangi bir aile hekimine kaydı olmayan nüfusun varlığı.”

Sağlık Bakanlığına ‘Bilgi Paylaşımı’ Çağrısı 

 Epidemiyolojinin ve halk sağlığının gereği olarak açıklanması gereken bilgileri Sağlık Bakanlığı’na seslenen İstanbul Tabip Odası açıklamasına sorularla devam etti: 

  • İstanbul’da ve diğer illerde kaç kızamık vakası vardır?
  • Bu hastalık nedeniyle hastanede yatan hasta sayısı kaçtır, kaç kişi yaşamını kaybetmiştir?
  • Kızamık vakalarının görüldüğü illerin hangi ilçelerinde kümelenme olmuştur? Epidemiyolojik haritalama yapılmakta mıdır?
  • Vakaların yaş grubu, aşılı olup olmadıkları, aşılıysalar kaç doz aşılı oldukları bilgisine sahip misiniz?
  • Bu vakaların kaçı yerli kaçı yurtdışı ( importe ) kaynaklıdır?
  • İstanbul’daki kayıt dışı nüfusun oranı nedir ve bu insanlarda bağışıklama ve sürveyans çalışmaları ne şekilde yapılmaktadır, bu konuda sahada ne gibi aksaklıklar yaşanmaktadır?
  • Kızamık salgının daha fazla büyümemesi için aşılama oranında artış sağlamak için bağışıklama programında değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?
  • Aşı reddi ve aşı kararsızlığıyla ilgili toplumun güvenini artırmaya yönelik ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?
  • Aşı karşıtlığı yapan bilim dışı çevrelere karşı yürüttüğünüz bir çalışma var mı?
  • Aşı reddinin önüne geçmek adına TTB’nin önerdiği Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile ilgili yasa teklifini gündeminize almayı düşünüyor musunuz?

Halka Çağrı: Çocuklarınıza ASM’lerde Kızamık Aşısı Yaptırın!

İTO halka şöyle seslendi: “İstanbul’da bir kızamık salgını yaşanmaktadır ve bundan korunmanın yolu çok basittir; kayıtlı olduğunuz aile sağlığı merkezine /göçmen sağlığı merkezine gidip yarım asrı aşkındır uygulanan, güvenirliliği kanıtlanmış kızamık aşısını çocuklarınıza 9 aylık, 12 aylıkken ve 4 yaşında yaptırmaktır. Özverili çalışmalarıyla bu ülkede çiçek hastalığı eradikasyonunu, çocuk felcinden arındırılmış bölge ve son olarak anne ve yeni doğan tetanozu eliminasyonunu başarmış meslektaşlarımız ve sağlık emekçilerini; aşı kararsızlığı yaşayan vatandaşlarımızı aşı yaptırmaları konusunda her zamankinden daha fazla ısrarcı olmaya davet ediyoruz.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)